“Okulsuz Eğitim”i Neden Araştırmaya Başladım?

Eğitim sisteminin oluşması daha uzun bir tarihe yayılsa da, okul kavramı henüz yeni sayılır. Sistemli bir okulluluk kavramı ise modern toplumlar dışında hala tam oturmamış denebilir. Oysa haberleşmenin hızı ve daha kolay erişilebilirliği okul kavramının geçerliliğini sorgulamamıza yol açıyor. Bu esnada “eğitim” de içeriği ve dağılımı ile ilgili ciddi tehdit altında.

Global dünyada yerel kültürlerin önemi gün geçtikçe farkedilse de, evrelsel bilgi daha yetkin. Üstelik etkinliği arttığı ölçüde bilgi ve demokrasi toplumlarından, eşitlik ve insan haklarından bahsetmek olanağı artıyor. Bu sebeple evrensel bilginin yaygınlaştırılması ve belki de standartlaştırılması savaşlar için de çözüm geniş manada. Bu iki noktadan yani evrensel bilgi ve yerel kültür (birey insan) gerçeğinden hareketle eğitimin tek tipleştirilmesi de daha çok tartışılır hale geldi.

Düşünün iki çocuğunuzun bile öğrenme hızı, isteği, dikkat süresi, hayalleri ve ilgi alanları birbirinden ne kadar da farklı. Bir sınıf dolusu çocuğu düşünün şimdi de… Bir okul dolusu çocuğu… Ve bu çocukların tamamına da aynı şeyi, aynı şekilde öğrettiğinizi ve onlarda da aynı oranda geri bildiğim almayı hayal edin. İmkansız gelmiyor mu bu size de?

Okul öncesi dönemde -ki buna kreş ve anaokulu da dahil- sistemli bir öğretme çabasına girilmezse ve yeterli oyun imkanı sağlanırsa çocuklar kendi ilgilerine yönelik alanlarda hızlı ve derinlemesine bir gelişim gösteriyorlar. Bunu günlük hayatın içine katılarak yapıyorlar. Yaşıtları ile oyun oynayarak yapıyorlar. İnceleyerek, zaman ayırarak yapıyorlar. Yaşlılarla vakit geçirerek, ev işlerine yardım ederek, toprakla ve doğayla uğraşarak öğreniyorlar. Sıkılarak yeni şeyler keşfediyorlar. Sorular sorarak, cevapları minik yönlendirmelerle kendileri bularak gelişiyorlar.

Sonra okulda tüm bunları sıfırlamaya, onları zaman ve mekanla kalıplaştırdığımız alana sokmaya, tekdüze hale getirmeye ve ilgi alanlarını ayırmadan yüzeysel bir dolu bilgi ile donatmaya çalışıyoruz. Bu esnada da yoğun ders ve ödev programları ile kendi ilgi alanlarını ya da gelişme zamanlarını da çalıyoruz.

Buradan bakıca ne acıklı değil mi? Hele de o okullarda tüm çocukluğu, gençliği ziyan edip, efor sarfedip, üstüne de bir meslek ve iş sahibi olamamak. Hadi bir mesleğin ve işin oldu diyelim, o geçmişle kişiliğinin oturmuş, kendini, kültürünü tanımış ve mutlu bir insan olma şansın nedir?

İşte çocuklarımıza bunu yapıyoruz. Okulsuz eğitim felsefesini araştırmaya başlamamın altında yatan neden de budur. Benim çocuklarım için okulsuz eğitim yapma şansım yok. Ama bu inançla onları en az zarar görecekleri şekilde yönlendirme şansım olacak diye umuyorum.

Eğitim konusunda hatırı sayılır günümüz bazı bilim adamları okul ve eğitim sisteminin çöküşte olduğu konusunda çeşitli araştırmalar ortaya koyuyorlar. Benim özellikle takip ettiğim iki bilim insanı var bu konuda. Suguta Mitra ve Ken Robinson. Hem varolan sistem hakkındaki görüşleri, hem de sundukları alternatif çözüm yöntemleri oldukça vizyoner ve akılcı. Ted_talks konuşmalarından (1234) fikirleriyle ilgili bilgi edinebilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s