Bu aralar şirketime karşı hislerim pek olumlu değilse de; son dönemde oldukça iyi konuşmacılar getirmesinin ve başarılı eğitimler yaptığının hakkını vermem gerek. Bir süre önce Doğan Cüceloğlu hoca bizimleydi.
Kendisini okulda ilk İnsan İnsana kitabını okuduğum günlerden bu yana takip etmeye çalışır ve çok taktir ederim. Sevdiğim ve keşke memleketim insanının daha can kulağıyla dinlese ve dediklerini uygulasa dediğim biri. Başarılı, çalışkan ve paylaşımcı bir psikoloji profesörü.
Yine şahaneydi. Daha önce sadece televizyon programlarında dinleme şansı bulduğuma hayıflandım. Canlı canlı daha etkili kesinlikle. Aklıma yazdığım bazı şeyleri paylaşmak istiyorum.
– Çocuklarımızı “küçük insanlar” olarak görelim. Onların da bir aklı, beyni, duygu ve düşünceleri olduğunu hiç unutmayalım. Onlara aktarmak istediklerimizi dikte ederek değil, anlatarak, anlamalarını ve ikna olmalarını sağlayarak öğretelim.
Mesela diş fırçalamasını öğretmek için;
– Bir bisküviyi ikiye bölelim. Bir parçasını çocuğumuz, diğerini biz yiyelim. Ağzımızın içindeki parçaları görüp, onların tüm gece ıslak ağzımın içinde çürüyebileceklerini anlatalım ayna karşısında. Bunun olmaması için diş fırçalamak gerektiğini anlatalım. Ve dahası diş fırçalayıp gösterelim temiz dişleri. En önemlisi de her gece bunu beraber tekrarlayalım. Sadece çocuğumuzun değil, torunumuzun da diş sağlığını garantilemiş oluruz.
Bu bildiğimiz bir yöntem, en azından araştıran, okuyan ebeveynlerin. Fakat hoca bunu öyle bir uslüpla anlatıyor ki; insanın kafasına bu iletişim ekseni yerleşiyor.
– İletişimde temel unsur ZEMİN. Zeminin ne olduğuna göre algımız değişiyor. Algıladığımız şekilde davranıyoruz. Davranışlarımız da bir sonuca götürüyor bizi. Her türlü ileitşimde, ama öncelikle çocuklarla iletişimde doğrudan davranışa yönlenmek hatalı. Davranışı oluşturabilmek veya değiştirebilmek için, öncelikle zemini oluşturmak ve değiştirmek gerekli.
Aynı resme bakıp bir vazo ve birbirine bakan iki insan görmek gibi.
Anlaşabilmek, birbirini anlayıp, karşıdakine meramını anlatabilmek için, öncelikle aynı şeyi görmek gerekmez mi? Eğer karı-koca bu resme bakıp şu şekilde davransa; -Ne görüyorsun? -Vazo? -Vazo mu? Ben iki insan görüyorum! -Hadi ya! Bir daha bakayım. -Dur ben de bir daha bakayım… Karşılıklı bakış açılarını genişletmiş ve ilişkiyi zenginleştirmiş olur. Kendi gördüğünde ısrar ve inat durumu ise iletişimi çıkmaza sürükler.
– Çocukların bir dünyaları olduğunu unutmamak ve bu dünyayı anlamaya çalışmak önemli. Eğer bir şeye heyecanlanıyor ve bu heyecanı paylaşmak istiyorsa; bu heyecana katılmak, onun dünyasını anlamak gerekli.
İlk defa yürüyen bir çocuk, dünyada ilk yürüyen insanın kendisi olduğunu düşünür ve heyecanı bunu yansıtır. Ana-baba bu durumu onun öz benliğine saygı duyup, anlayarak, onun dünyasına katılarak yaşamalıdır.
– Sözel iletişim, iletişimin ancak %40’ını oluşturabilir. Mimik, davranış, tonlama gibi.
– İnsanlar birbiriyle konuşmasa bile bir iletişimde bulunurlar. Bunu da hiç gözardı etmemek gerek.
– Ne zaman “herif-karı” kültüründen, “insan kadın-insan erkek” kültürüne geçeriz. O zaman uygarlaşmaya başlarız.
Hoca iyiydi, çok iyi. Ne denli aktardım bilemiyorum, ama özellikle çocuk yetiştirme hususunda hocadan feyz alınacak çok şey var. 74 yaşın olgunluğu, 51 yılın deneyimi, iki kültürü özümseme ve aldığı eğitimle Doğan Cüceloğlu eli öpülesi, saygı duyulası bir bilim adamı.
bende kendisini cok sev er im cok sey öğrendim ve öğreniyorum da.bende 3 kitabini okudum blogda da kendimce yazmaya çalışmıştım. okuyoruz umarım yavas yavas uygulamaya da koyabiliriz.
BeğenBeğen
Ne güzel. Çocuklarımızı yetiştirirken, biz de büyüyoruz her anlamda 🙂
BeğenBeğen