Doğada yapılan kamp ile, otelde yapılan tatil arasında ne çok benzerlik ve fark var, değil mi? Aynı ay içinde, iki çocukla, her ikisini de yaptık. Biraz anlatayım mı ikisini de? Belki çocuklarla tatil için fikir verir size de.
Otel tatili : Uçakla, Antalya’da, aklınıza gelen herşeyin dahil olduğu, binlerce kilometrelik alana yayılmış, bol katlı, gemi şeklinde bir otelde… 4 kişilik çekirdek aile olarak… (şurada detaylı anlatmıştım)
Uçak ulaşım için rahat bir yöntem. Kısa sürdüğü ve çocukların ilgisini çektiği için, sürekli animasyona ve yorgunluktan kaynaklı mızmızlığa çare bulmaya gerek kalmıyor. Bu nedenle rahat ve kolay.
Otelde herşey hazır. Yemek hazır. Şezlong hazır. Denize girilecek yer, havuzdaki duş, banyodaki şampuanlar… Yataklar hazır, eğlence hazır. Uğraşmadan keyfini sürebilir ve sonra da toplamadan kalkıp gidebilirsiniz. Sürekli etrafı toplayıp duran anne ve babalara iyi geleceği kesin.
Çocuklar için güvenli alanlar. Dilediklerince koştursunlar, suya diledikleri yerden girsinler. Herşey güvenlik düşünülerek yapılandırıldığı için sorun yok.

“Mini clup” olayı hiç bana göre değil. Bu defa çocuklara da sordum katılmak isteyip istemediklerini, ama hiç cazip gelmedi onlara da. O nedenle bunu anlamlı bir şekilde değerlendiremiyorum. Bana kalırsa çocuklu tatil, çocuklarla yapılır. Onları bir yere teslim ederek değil. Bu yüzden ayrıca anlamsız da buluyorum bu “mini clup” olayını. Sabahları havuzda yapılan aerobik ve akşam eğlenceleri de bana çok saçma geldiği için, yorum yapamayacağım bunlarla ilgili.
3 gün nefis bir tatil oluyor. Yemeklerin ve tatlıların hepsinin de tadına bakılmış, otelin her türlü aktivitesi denenmiş veya görülmüş, her köseşi keşfedilmiş, hiçbir şey yapmak zorunda olmamanın keyfine varılmış olunuyor. Bu anlamda da epey dinlendirici. Fakat 3 günden sonra sıkıcı. Günün her saati, otel alanının her köşesi, her etkinlik, her yemek belli. Farklılık yaratacak bir şey yok. 3 günden sonra otel tatili keyifli olmaktan çok, sıkılan çocukları eğlendirmeye çabaladığınız, bitmesini beklediğiniz bir olaya dönüyor.
Ayrıca nereye bakarsan bak, bir bina ve beton ile karşılaşma durumu beni çok rahatsız ediyor. Gece bile yıldızlar değil, otellerin göz alıcı ışık oyunları eşlik ediyor gökyüzünün manzarasına.
Bizim tatil 3 gün sürdüğü ve beklentimiz tam da otel koşullarına uygun olduğu için, bu tatil çocuklara da bize de eğlendirici ve dinlendirici geldi.
Kamp tatili ; Saroz Körfezi’nde, Gökçetepe Orman Kampı’nda, çadırda, tüm yemekler bizden. İlk gün 4 kişilik çekirdek aile, ikinci gün 3 kişilik bir aile daha ve diğer günlerde 4+1 kişilik bir aile daha hep birlikte…
Kampın keyfi evde başlıyor.
Ne götürmeli? Çaydanlığı aldık mı? Salata için büyük bir kap alalım bu sefer. Aman mandallarla maşayı unutma. Battaniye alsak mı, ne dersin? Bakır cezveyi koydum, kamp ateşinde kahve keyfi yapabileceğiz bu sefer. Araba doldu. Buzluğu çocukların arasında yerleştirirsek tamam bu iş. Bisikletleri çıkardım, yer kalmadı, vs. vs. vs.
Yolculuk eğer Datça, Kaş gibi uzun mesafe değil de; Saroz, Asos gibi nispeten yakın mesafede ise hiç sorun değil. Heyecanlı. Biz ailece araba yolculuklarını seviyoruz. Yolculuğun kendisinin keyif olduğunu anlatmaya çalışıyorum çocuklara doğduklarından bu yana. Sanırım artık yavaş yavaş ayırdına vardılar bunun. Onlar da eğleniyor. Kendilerini eğlendiriyorlar genelde arabada. Bu nedenle ilk yıllardaki animatör yardımcı kaptan rolüme veda ediyor sayılırım. Uzun mesafeler için bol molalar içeren bir yolculuk ve mümkünse gece yolculuğu tavsiye ediyorum.
Kamp alanındaki ilk anlar sudan çıkmış balık formatında olur. Çadıra yer beğenmek, arabayı boşaltmak, eşyaları yerleştirmek, yatakları, örtüleri hazırlamak, komşu çadırlardakileri keşfetmeye çalışmak…
Sonra bir oh çekilir ve akşam yemeği hazırlanmaya başlanır. İşin keyifli kısmı mangalın yanındaki kamp sandalyesinde oturup, çocukların doğaya uyum hazırlıklarını seyretmekte. Şehirdeki sınırlı görüş alanlarına ciddi bir meydan okumadır bu sınırsızlık hissi.
Ağaçlar uzanır göğe, deniz en uzaktaki dağlara derinlik katar. Yıldızlar çıkana kadar manzara, sadece binbir şekle bürünen bulutlardır gökte. Ve doğayla bütünleşmek için ilk tedirgin dokunuş gerçekleşir toprağa. İşte bu büyülü an, kampın başladığı an’dır. Sessizce eşlik edip, kendini bırakmak gerekir. Saygıyla… Çocuksu bir coşkuyla…
İlk gecemizde tüm orman alanında 3 çadır vardı. 20’lerinde bir çift, balığa gelmiş 12-13 yaşlarında bir çocukla babası ve biz. O gece gökte yıldızların yerine kara kara bulutlar, bol yağmur ve onlara eşlik eden çılgın şimşekler vardı. Erkenden çadıra girdik haliyle. Çünkü yağmurdan korunmak için yapabileceğimiz tek şey buydu. Bir de çadır su geçirmesin diye dua etmek! Kamp malzemelerini toparlayabildiğimiz kadar topladık arabaya. Tek aydınlık, şimşeklerin ışığı; tek ses, gök gürültüsüyle karışık yağmurun çadıra vuran sesi ve bizim kıkırdamalarımızdı. Önce biraz endişe ettim, ne yalan söyleyeyim. Ama sonra baktım ki çadır sağlam, başka da çare yok, kocam da dünya rahatı; koyverdim endişenin ucunu. Çocuklarla uyuyana kadar sohbet ettik, güldük, çadırda debelendik durduk. Sonra da sarılıp, dünyanın en güzel uykularından birini çektik, yağmur sesi ve serinliği ile.
Sabah sağlamdık. Fakat arabaya koyamadığımız eşyalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Oturacak hiç kilim kalmadığına mı, elektrik prizlerinin içine su dolduğuna mı yanalım? Hiç bir şeye üzülmemeye ve maceranın keyfini çıkarmaya karar verdik. Kettle’da kaynattığımız yumurtaları yiyip, denize gittik. Biz artık zor doğa koşullarına karşı birlik olmuş, güçlü bir aileydik 🙂 Bu güvenle pek eğlenceli bir gün geçirdik. Bu sayede insanın içinde bulunduğu koşulların değil, bakış açısının mutluluğu oluşturduğunu bir kez daha görmüş olduk.
O akşam kızımın arkadaşı “the best girlfriend” Rengin ve ailesi geldiler. İlk kamptı onlar için. Ben bu kadar uyumlu insanlar görmedim arkadaş. Nasıl bir keyif almak, nasıl bir memnuniyet hayattan, nasıl bir içindeki an’a uyum… Kızlar pısır pısır muhabbette, Ege hayran bakışlarla R.’nin peşinde, adamlar mangal derdinde, biz anneler muhabbette. Böyle arkadaşlarla yapılan kampın keyfi de bir başka oluyor. Kamptaki tüm olumsuz koşullar ve olmayan olanakları gülüp dalgaya vurarak, huzurun ve dinginliğin keyfini çıkardık beraber. Yedik, içtik, sohbet ettik. Durduk öylece. Dinlendi ruhlarımız. O gün hava güzeldi.
Akşam kızlarla yıldız partisi yaptık. Kamp ateşi yıldızlara ulaşıp, onları ateşledi. Yıldızlar tüm göğü kapladılar en parlak ve en şık ışıkları ile. Kolkola verip, ağaçların dallarının arasında, yakamozların üzerinde dansettiler. Biz yorgunluktan danslarına eşlik edemesek de, seyri bile güzeldi.
O gece bize katılacak diğer arkadaşlarımız, 2 çocuk ve 1 köpekle, navigasyona güvenmeyerek, kendi yollarından kampa ulaşmaya karar verip, uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra, kamp ateşimizin sonuna yetiştiler. Neyse ki kolay kurulan çadır ve bozulmayan moraller bol kahkahalı bir sohbetle bitirmemize izin verdi geceyi.
Sonraki iki gün boyunca el birliği ile hazırlanan yemekler, oynanan oyunlar, derin muhabbetler, kahve keyifleri, deniz coşkusu, hamak serinliği ve huzurla geçti.
4 yaşındaki Ege ile 26 aylık kendine has sağlam karakteri ile dünyaya meydan okuyan Zeynep harika muhabbetler yaptılar:
-Sen yürüyebiliyor musun?
-Evet. Sen?
-Ben de yürüyebiliyorum. Peki yemek yiyebiliyor musun?…..
90 yaşındaki iki ihtiyar da benzer bir muhabbete imza atabilirdi. Ananemin dediği gibi başladığı yere dönüyor insan sonunda. Bizim için iki minik insanın kurduğu muhabbet çok zevkliydi.
Ela ile Rengin dostluklarını pekiştirmekle ve bol bol kıyafet değiştirmekle meşguldüler. Elele tuvalete, denize, yemeğe gidip, hamakta beraber sallandılar. Ojelerle taşları boyayıp, kimbilir hangi en önemli meselelerini tartıştılar.
10 yaşındaki abimiz Demir, hem kızları oynatmakla, hem Paskal’ı ve kamptaki yerleşik köpeklerimiz Şeker ve Bıdık’ı beslemekle uğraştı. Arada fırsat bulunca da Ege’ye yarış oyununun ipuçlarını verdi.

Biz anneler çocuk yetiştirmekle ilgili kafamızdakileri paylaşırken, bir yandan hayatı, yemekleri, işleri, anneliği, kadınlığı konuştuk. Kadın muhabbeti diye bir şey var ya; işte o kampın paylaşımında ince ince demleniyor. Tavı geliyor. Tadına doyulmuyor.
Adamlar, bizim ve çocukların bu denli keyifli, uyumlu, halinden memnun durumunu taktir edercesine gururla ateş yakıp, ailelerini doyurdular. Çadırları kurup, güvenli bir şekilde barınmamızı sağladılar. Ha bu arada elbette ülkeyi kurtarıp, ekonomiyi düze çıkarıp, bol bol da güldüler.
Şimdi yazarken bile yüzümde bir gülümseme oluştuysa, kamp her ailenin denemesi ve keyfine varması gereken bir tatil şekli. Deneyin… Pişman olmazsınız…
yüzümde gulumseme oluşup ozenmedim desem yalan olur ama biraz korkularim var önce onları aşıp denemek zevkli olabilir
BeğenBeğen
Bir yerden başlamak gerek, geceye uzanan bir piknik belki 🙂 Deneyin, severseniz devamı mutlaka gelecektir.
BeğenBeğen
kampın neden daha cazip geldiğini daha iyi anladım 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Tarafımı net koymuşum ortaya di mi 🙂
BeğenBeğen