Gündem beni sıkıyor. Bilmeyeyim, görmeyeyim diyorum. Ne mümkün, aldığım her nefeste bunalıyorum. Sadece ailemin yanında huzur buluyorum. Bir nebze rahatlıyorum. Sonra çocuklarıma bakıyorum. Aklıma bin türlü düşünce üşüşüyor. İçim daralıyor. Boğazıma bir acı yerleşiyor.
Geçecek değil mi bu günler?
Dünyaya bakıyorum. Sadece bizi değil, insanlığı düşünmek istiyorum. Artık eğlenceli romantik romanlar da fayda etmiyor. Sosyal medyadan uzak durmak istiyorum. Elim dursa, beynim durmuyor. Okuyorum. Acı bir anlıpına terkettiği yüreğime çörekleniyor yine. Sonrası hüzün ve umutsuzluk. Hınç, öfke, çaresizlik. Bu ben değilim. Olmak istediğim insan değil. Yaşamak istediğim hayat bu değil.
Gülmek istiyorum ağız dolusu. Kahkaha ve eğlenceli bir gürültü yayınsın istiyorum evimden, yuvamdan, sokaklarımızdan. Gelmiyor içimden. Bir anlığına seviçli bir olay yaşasam, suçlanıyor ruhum, onca acıya rağmen mi diye. Ağlayamıyorum bile artık. Ağlamak ve isyan etmek bile sıradan, anlamsız.
Böyle yaşanmaz ki! İnsan hayatı çok kısa. Gerçekten kısa. Bir bombayla, bir kurşunla elinden alınıverecek kadar narin üstelik. Artık çok da kolay ne yazık ki.
Geçen gün Suriyeli Türkmen bir aile ile tanıştım. Minik iki bebe ile, gencecik anne ve baba çaresizce sokaktalar. Sebep olduk, bir ışık, bir umut verdik onlara. İçimden martılar kanatlandı. Babanın gözlerindeki minnet bakışı dağıttı beni. Annenin umudu fiziksel olarak havada asılıydı, görebiliyordum. Çocuklar bile oyun sandıkları bu hayatın en eğlenceli anını yaşıyordu. Aslında umudu hissetmek bu kadar da kolaydı. Bir yardım eli yeterliydi hem alana, hem verene.
Bize kim uzatacak o eli bilmiyorum. Önümüzde karanlık bir çağ var. İnsanlık kendi ile beraber dünyayı da zedeliyor, yokediyor. Uyanışın farkındayım. Sistemden uzaklaşmalar, farkına varmalar başladı. Hem de giderek çoğalan sessiz çığlıklarla. Bizim kuşaktan çatlak sesler geliyor beni umutlandıran. Henüz yaşam savaşının başında olan gençler, hayal ediyor. Müdanaları yok, eyvallah demiyorlar kafalarına yatmayana. Herşeyin kontrol altında ve düzgün gitmesi gerektiği hissiyle yetişen bizim kuşak, verdiği sonsuz destekle sağladı bunu ardımızdan gelenlere bence. Bir dengesi var doğanın. İnsan eliyle asla bozulamayan, zarar görse de yokedilemeyen. Dünyayı da bu kurtaracak.
Savaşlardan, hırstan, pislikten, adaletsizlikten bizi kurtaracak olan da o denge.
Uyanış başladı ya; belki de bu sebepten kaynıyor bazı coğrafyalar. Kazan harını alınca yeteri kadar, ortalık kan gölüne dönecek belki ama, o sayede kendine gelecek doğa. Doğanın bir parçası olduğunu o zaman farkedecek insan. O çark durursa, başkasının alanına zarar verirse ne olacağını bir kez daha görmek zorundayız demek ki.
Yaşanacaksa yaşanacak. Ben sadece korkuyorum artık. Hem de çok. İçimde hala umut, bekliyorum barış ve huzur dolu yaşanacak günleri…