Gazi’dir. Bu ülke için Osmanlı zamanında da, Cumhuriyet zamanında da savaşmıştır. Cephede askerdir. Kumandandır. Canını ortaya koymuştur. Eline silah almıştır. Kanıyla sınanmıştır. Binlerce insanın canı ona emanet edilmiştir. O canların hakkını, ülkenin geniş ve verimli topraklarını koruyarak ödemiştir. Vatanı kurtarmıştır yüzbinlerce şehidimizle beraber. Gazi’dir.
Mustafa’dır. Bir zamanlar Türk yurdu olan Balkan’ların çocuğudur. Bambaşka bir kültürle büyümüş, o dönemdeki pek çok çocuk gibi oldukça zor bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Çocukluğundan haberdar oldukça, zorlukların onu nasıl da güçlü ve yenilmez, vazgeçmez, umudunu kaybetmez, merhametli ve pes etmez bir yetişkine dönüştürdüğünü daha iyi anlıyorum.
Kemal’dir. Farklıdır. Farkını her anlamda ortaya koymuştur. Kimse o denli iyi bir askerden, bu denli öngörülü ve başarılı bir devlet adamı çıkacağını düşünememiştir. Cephede ortaya koyduğu yönetim becerisini, ülke yönetiminde de inkilaplarla göstermiştir. Halkın içinden, halka rağmen, halkla beraber. Hakkında okuduğum hikayelerin yanısıra, kendi ağzından anlattıkları da yol göstericidir.
Mustafa Kemal’dir. Geçmişini, geleceğin sağlam temeli yapabilen; dün ve yarın arasında bir köprü oluşturabilen ve bunu yapmak için de hiçbir karardan çekinmeyen bir kahramandır, liderdir. Öyle ki, bugün bu kararların sayesinde hala onu eleştirebilenler, ne o günün koşullarını ne de öncesindeki tarihi okumayanlardır. Ne gerekiyosa, gerekitği şekilde yapmıştır. Farklı şekilde olabilir miydi diye sorgulamak, bugünümüzü daha iyi şekillendirebilmek için gerekli ve O’nun tavsiye ettiği bir düşünme biçimidir. Bunu da unutmamak ve hakkını teslim etmek gerekir.
Atatürk’tür. Türk milletinin nefes almasını, ayağına sarılan köklü bağlardan kurtulmasını, epey zorlu olmakla beraber ışıklı ve pırıl pırıl bir yolunun olduğunu görmesini sağlamıştır. Bu yol nereye gider, nasıl gidilir, yolda nelerle karşılaşılır ve nasıl mücadele edilir, müthiş bir öngörü ve duru bir Türkçe ile anlatmıştır. Sadece anlattıkları değil, yaptıkları ile de bir rehberdir.
Rehberliğini anlayabilmek, o yolda durmadan ilerleyebilmek için, okumalıyız. Araştırmalıyız. Bilmeliyiz. Sorgulamalıyız. Çok çalışmalıyız. Sonra da çocuklarımıza “annesinin adını, tarladaki kargaları, savaştığı cepheleri, inkilapların tarihlerini” değil, amacını, hedefini, öngörülerini, yaşam tarzını anlatmalıyız.
İşte benim en sevdiğim; onun hem asker, hem devlet adamı yönünü gösteren ve müthiş bir öngörü içeren bir sözü:
“Dünyada zaferlerin iki aracı vardır. Biri kılıç, diğeri saban. Başka yerde de söyledim ve burada bir daha tekrarı faydalı buluyorum. Zaferinin aracı yalnız kılıçtan ibaret kalan bir millet, bir gün girdiği yerden kovulur, küçük düşürülür, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve acı olur ki, kendi memleketinde bile mahkûm ve tutsak bir halde kalabilir. Onun için gerçek zaferler yalnız kılıçla değil, sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarında tutmanın, millete oturmuşluk kazandırmanın yolu sabandır. Saban, kılıç gibi değildir; o kullanıldıkça kuvvetlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde sabanını kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima mağlup oldu. Tarihin büyük vak’aları ve olayları, yaşamın bütün gözlemleri bunu doğruluyor.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s.116-117)
İzindeyiz.