Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Taylan Özgür, Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Sinan Cemgil…
Bir dönemin idealist, devrimci, cesur, akıllı, bilgili, yürekli ve ne yazık ki vaktinden önce, talihsizce giden gençleri. Yaşasalardı ülkeye ne büyük katkıları olurdu. Yaşamalarına izin verilseydi, o günlerde onları katleden kişilerin bu ülkeye ve insanlığa verdiklerinden çok daha fazlasını katacaklarından emin olduğum kişiler.
Okuyan, araştıran, yazan, paylaşan, emek veren, savaşan, korkusuzca, hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden insanlar.
Yazılacakların çoğu yazıldı. Tarih onları defalarca ve acı bir şekilde haklı çıkardı. Süreç hala tamamlanmadı. Giderek dünya tarihinin en şiddetli dönemlerinden birine yaklaşıyoruz, hissiyatım budur. Biz anneler, babalar bir yandan evlatlarımızı en iyi nasıl yetiştiririz diye çabalarken, bir yandan dünyanın Ortadoğu’su zembereği boşalmışcasına duvara toslamaya doğru yol alıyor.
Bambaşka coğraflarda olmak, tropik bir adada tavuk yetiştirmek, Yeni Zellanda’da uzaklarda bir çiftlikte koyun yünü kırpmak, Orta Amerika’da komşularımla haftasonu pikniklerine katılmak, Baltık ülkelerinden birinde evimin önündeki karları temizlerken çocukların okuldan gelmesini beklemek, İtalya’nın bir köyünde bahçemde sofralar hazırlamak, Paris’in güneyinde şaraplık üzüm hasadı yapmak, Güney Amerika’da o ülkeden o ülkeye otobüsle geçmek, Londra’da Noel zamanı sokaklarda dolaşmak, bir sahilde çadırı kurup, önünde kamp ateşi yakmak, bir sahil kasabasına yerleşip, herşeyden uzakta çocuklarımla, ailemle gülmek istiyorum. Kendimi güvende ve sevgi dolu hissedeceğim bir hayat, insanların bilgili ve bilinçli olduğu bir toplum hayal ediyorum. Aklın almayacağı kadar saçmalık yaşanırken, bunlar yüzünden ruhumun çaresizlikle boğulmamasını diliyorum.
Ben bunların hayalini kurarken, bundan 45 yıl önce, bu gençler bunların bu coğrafyada gerçekleşebileceği, tam bağımsız bir ülke için mücadele ettiler. Mücadeleyi ve hayatlarını kaybetmiş gibi görünüyorlar belki, ama tarih “iyi”leri asla unutmaz. Bir güzellik başladığı yerde kalmaz. Bir yolunu bulur, insanın en içine dokunur. Zamanı gelince…
Can Dündar’ın, Deniz Gezmiş’in kardeşi Hamdi Gezmiş ile birlikte yazdığı “Abim Deniz” dönemi belgelerle anlatıyor. Bir ailenin bakış açısı ile o günleri ve Deniz’lerin savaşını bize tekrar yaşatıyor. Kitapta en etkilendiğim bölümlerden biri Hüseyin İnan’ın idamı kesinleştikten sonra bile tarımla ilgili çıkan yasa taslağını avukatından isteyip, inceleyip, yanlarına notlar alması oldu. İnanç ve cesaret örneği.
O dönemi, bu gençleri anlayabilmek ve içinde bulunduğumuz döneme nasıl geldiğimizi bir parça anlamlandırabilmek için okumanızı tavsiye ederim.