Brooklyn

Bu aralar okumak gelmiyor içimden. Yakın gözlüğü almam gerek. Okurken harflerin bulanıklaşması, gözümün sulanması kitap okumaktan soğuttu beni. O yüzden biz de film izliyoruz bol bol. Bilerek izlediklerimiz yanında, hiç araştırmadan gözümüze çarpan şunun gibi nefis filmler de çıkıyor arada.

Geçen gün hakkında hiçbir şey bilmeden Brooklyn filmini seyrettik. Film, 2015 Sundance Fim Festivali’nde ilk gösterimi yapılan İrlanda-Kanada ortak yapımı ve bu senenin Oscar adaylarından. 1950’lerde İrlanda’dan Amerika’ya göç eden bir kızın hikayesini anlatıyor.

Yazının bundan sonraki bölümünün ciddi spoiler içerdiği konusunda uyarmalıyım.

brooklyn

İrlanda’daki baskıcı toplumsal ortam ve işsizlik yaşamı zorlaştırmaktadır. Amerika’daki İrlanda topluluğu kendi içinde güçlü bağlara sahip olduğundan, bu kıskaçtan bazı gençleri kurtarabilmektedir. Bunu organize edenlerden biri olan Peder Flood sayesinde genç bir kız olan karakterimiz Eilis Lacey, Amerika’ya doğru yola koyulur. Bu zamana kadar Eilis’in (Eliş okunur) ablası ve annesi ile olan ilişkisini,  ablasının kendini feda edercesine onun göçüne ön ayak olmasını, zorlayıcı çalışma koşullarını, umutsuz kısır gençlik eğlencelerini görürüz.

MTM0MTYyMzA4OTYzMjc2MDUw

Gemide Eilis’e yardım eden genç kadın, renkli, özgür, kendine güvenli ve ne yaptığını bilen bir profille sanki Amerika’nın simgesidir. Eilis’e yardım eder ve öğütler verir.

Eilis, diğer İrlanda’lı kızlarla ev tipi bir pansiyona yerleşir ve Peder sayesinde büyük bir mağazada işe başlar. Fakat memleket hasreti bir yandan, uyum sağlama çabası diğer yandan bocalamaktadır. Ablasına yazdığı mektuplarda dönmeyi ne kadar istediğini hissederken, bir yandan da buradaki yaşama dahil olmaya başladığını görürüz. Başladığı akşam okulu, pansiyondaki diğer kızlarla her akşam beraber yedikleri yemek esnasındaki sohbetleri ve çalıştığı iş yerinde keskin sınırlarla kuralları hatırlatırken farkında olmadan yol yordam gösteren yöneticisi ile Eilis kendi yaşamını kurmaya doğru yol alır.

brooklyn-image03

Kırılma noktası bir Noel gecesi yaşanır. Kilisede verilen yemeğe yardım eder Eilis. Bu kişiler İrlanda’dan artık geri dönemeyecek kadar uzun zaman önce gelmelerine rağmen, Amerika’da yaşamazcasına memleket hasretini bitirememiş kişilerdir. O gece Iarla Ó Lionáird tarafından söylenen şarkı filme de damgasını vurmuş.

Eilis’in bir dansta tanıştığı İtalyan bir genç ise hayata uyum sağlama çabasının karşılığı gibidir. Eilis, her ne kadar aşık olmasa da, kendisini mutlu eden ve bambaşka bir hayatı tanıştıran Tony’e elini uzatır. İtalyan bir ailenin şamatacı, eğlenceli, tutkulu, hayal dolu ve güçlü özelliklerini bünyesinde barındırır Tony. Her ne kadar Eilis’ten daha az eğitimli olsa da, seven, koruyan ve Eilis’e sağlam bir gelecek vaad eden biridir.

019

Filmin ikinci bölümünde Eilis’in ablası Rose aniden ölür. Annesi yalnız başına kalmıştır. Eilis İrlanda’ya gitmeye karar verir. Tony ise “home is home” (ev, evdir) sözcükleri ile geri gelmeyeceğinden korktuğunu söyler Eilis’e ve evlenme teklif eder. Bu evlilik gerçekleşir. Bu noktada Eilis’in İrlanda’da gitmeyi istediğine, ancak orada kalmayı artık düşünmediğine ikna oluruz.

İrlanda’ya, evine ulaştığında ise Tony’nin öngördüğü şekilde yuvasına ulaştığını anlar. Herşey tanıdıktır, üstelik onun kalması için de iş birliği içindedir. Yarı zamanlı bir iş bulur. Ona güzel bir yaşam vaadedebilecek Jim ile tanışır. Çocukluk arkadaşı ile güzel zaman geçirir ve annesi de çok mutludur. Artık gitmesi için bir sebep kalmamış gibidir. Bocalamasını Tony’nin mektuplarını artık açmamasından anlarız.

30-brooklyn-review.w750.h560.2x
Eilis’i Amerika’da Tony ile ve İrlanda’da Jim ile sahile gittiğinde aynı kıyafetledir.  Amerika’da sahil ne kadar kalabalık, renkli ve gürültülü ise, İrlanda’da o kadar sessiz ve sakindir. Eğlence ile huzur karşı karşıya gelmiş gibi.

Eilis, kardeşleri ile beraber inşa edecekleri evin arazisini göstererek gelecek planları yapan, az okumuş ama yol yordam bilen, neşeli, Eilis’in hiç bilmediği bir dünyaya ait İtalyan Tony (Amerika) ile aynı kültürü paylaşan, kocaman bir evi, iyi bir işi olan, hayatı garantide, başka ülkeleri gezmeyi hayal etse de umudu pek olmayan, ciddi Jim (İrlanda) arasında kalır.

Derken birbirinin hayatına fütursuzca burun sokan toplumun gerçeklerine çarpar. Bu noktada Amerika’nın özgür ve bireysel toplum önergesi çekiciliği ile parlamış olur. Göçedenlerin kendi kültürlerini ne denli sahiplendikleri ve yaşattıkları gözönüne alınırsa bence bu pek doğru bir önerme değil diğer yandan.

Ani bir kararla, Tony’e, kendi kurduğu yaşamına, umuda koşar. Gemide ilk defa Amerika’ya giden bir kıza öğütler vermekten geri durmaz.

brooklyn-movie-review-2015

İzlemenizi öneririm. Göçü, yuva ve memleket hasretini, uyum sağlamanın çelişkilerini, bocalamalarını ve karakterin geçiş evrelerini iyi oyunculuklarla, doyurucu bir sinema dili ile izleme şansınız var. Üstelik nefis İrlanda aksanı ile…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s