Geçen hafta pazardan patlıcan almıştık. Bir hafta geçti, bir türlü pişiremedim. Ha karıyarık, ha oturtma, ha kızartma derken; bir baktım bizim patlıcanlar kamp sepetinin içinde. Ee hadi onlar da gelsin bizimle kampa dedik ve cumartesi sabah 5’te yola koyulduk.
Bir gece önce bizimkiler ilk defa bir sünnet düğününe katılmış, ilk defa saat 12’ye kadar uyanık kalmış ve yine ilk defa damat halayı çekmişlerdi. Haliyle bünyelerinde narkoz etkisi mevcuttu. Sonuçta 3,5 saatin sonunda Tekirdağ, Keşan’daki Gökçetepe Orman Kampı‘na ulaştığımızda hala uykudaydılar.
Hesapta kamp bu hafta açılacaktı. Duyduğumuza göre de epey düzeltmişlerdi. Fakat gördük ki, geçen yıldan bu yana bir çivi dahi çakılmamıştı. Harika bir doğası ve konumu olan bu orman ve deniz, ne yazık ki berbat bir işletmenin elinde heba oluyor. Bu nedenle tuvaletlerden, elektrikten, temizlikten bahsetmeyeceğim. Bunları takmayacaksanız, hayatınızın en harika kamplarından birini, şahane bir manzarada yapabilirsiniz.
Birbirini yaklaşık 25 yıldır tanıyan, üniversitede hem sınıf, hem de ev arkadaşı olan 5 arkadaşın oluşturduğu, toplam 4 aileydik. Çoluk çocuk buluştuk. Denizin kenarında, ormanın kıyısında, 4 çadır, 3 masa ve 1 kamp ateşi çevresinde konuşlandık.
Yaşları 3 ile 9 arasında değişen 5 çocuk… Dalgalarının köpük köpük sahili gıdıkladığı, içinde binbir balığın oynaştığı, bomboş bir kumsalla cilveleşen pırıl pırıl bir deniz. Reçinesinin çıtırtısı, dallarındaki kuşların cıvıltısı, göğe uzanan dallarının manzarası ve nefis kokusu ile bir çam ormanı. Üzerimize sinen isi, yüzümüze vuran sıcaklığı ve karnımızı doyurup, kahvemizi pişiren közleri ile kocaman bir kamp ateşi. Eğlenceyi ve yemeyi ustalıkla beceren 8 arkadaş.
Yakındaki köylerden etler, sebzeler alındı. Mangal kokusu etrafa yayıldı. Sohbetler, takılmalar, kahkahalar, çocuk seslerine karıştı. Masalar kuruldu, içkiler açıldı, sohbet koyuldu. Denize giren, ateşi körükleyen, salatayı hazırlayan, bulguru pişiren, odunları taşıyan, bulaşıkları yıkayan, etrafı toparlayan, harıl harıl kamp yapan, çayı, kahveyi, birayı eksik etmeyen, neşeli insanlarla doldu orman.
Çocukları kendi hallerine bıraktık. Deniz, kumsal, ağaçlar, böcekler, toprak, orman ve arkadaşlar… Çocukların doğanın içindeki halleri, insanı tüm hücreleri ile mest edecek kadar harika bir olay. Sınırsız zaman ve sonsuz mekanın çocukların içindeki doğallığı ortaya çıkarmasının mucizesine tanık olduk.
Akşam olduğunda, çocukların hepsi kamp ateşinin yanında, yeni yeni beliren yıldızları seyrederek büyülü bir yolculuğa başladılar. Tek çadırda masallar eşliğinde beraber uyuyakaldılar.
Gece pırıl pırıl bir ay ışığı ile çıtır çıtır bir kamp ateşinin aydınlığında, binlerce yıldıza kucak açtı. İçlerinde 25 yıl öncesinin çocuklarını barındıran 8 anne ve baba da, bu güzelliğe kahve ve çekirdek ile eşlik ettiler.
Çekirdek mi! Çekirdek ne kardeşim? Çadırdan çocukların erken uyumasına sevinerek, içkiye ve muhabbete devam etmenin hayali ile fırladım. Ne göreyim? Bizimkiler ellerinde çekirdek, çıt çıt… 🙂 Çocuklu kamp yorucu oluyor valla. Eğlenceli evet, keyifli de. Öte yandan yoruluyor insan. Herşey bir yana yemek ve içmek bile yoruyor insanı bir noktada, di mi gençler? Eee, bunun da dalgasını geçtikten sonra, hemen ateşin kenarına kıvrılıp, muhabbetin tadından bir lokma da ben aldım 🙂
Kelimelerimin yetmediği güzellikteydi ortam. Mutluluk, büyük küçük 13 kişinin ruhundan taşıp, sanki elle tutulur bir hale geliyordu. Bedenimiz çalışırken canlanıyor, ruhumuz huzurla dinleniyordu.
Patlıcanlar mı? Kısmetliymişler valla. Onlar da paylarına düşeni aldılar közlerden ve körpecik anne bahçesi marullardan elbette. Fakat biz yaptık, siz yapmayın, sarımsağı unutup, patlıcanları sadece salataya mahkum etmeyin, biraz da sarımsaklı yoğurtla şenlendirin.
Kamp sezonunu resmi olarak açtık bu sene de. Açılış enfesti. Bereketli olsun dilerim camiaya 🙂
Ayrılırken kampın sakinlerine ziyafet vermeyi de ihmal etmedik elbette…