Hafta sonu Maçka Parkı’na ve Belgrad Ormanı’na gittik. Konuyla ilgili bir kaç kelamım var doktor…
Maçka Parkı‘nda Starbucks veya termos kahvesi, hadi bilemedin bira veya şarap eşliğinde, şirin bir piknik örtüsü üstüne yayılmış, tatlı tatlı sohbet eden çiftler, etrafında şirin şirin çocuklar oynayan anne ve babalar, köpeklerinin peşinde koşturan veya kitap okuyan gençler gördüm. Etraftaki yeşilin yapılandırılmış olmasından mıdır bilemem ama, insanlar hala insanlıklarını koruyorlardı. Hatta inanmazsınız pek de eğlenir görünüyorlardı. Hedef göstermek gibi olmasın ama, havuzun üst tarafları hakkındadır yorumum!
Belgrad Ormanı ise, orman olmasından mütevellit olsa gerek, insanlığın içindeki yaratığı da pikniğe davet etmiş bir havadaydı. Hava derken, mangal dumanından arta kalanı demek istiyorum elbette. Türk-Suriyeli karışımı binlercesine, et kokusu, masa kapma telaşı, genizden gelen yüksek sesli bir müzik ve çılgın bir gürültü eşlik etmekteydi. Arabalardan ormandaki patikada bile yürümek zordu. Oysa ki kafayı yukarı kaldırınca asırlık uzun ağaçların arasından süzülen o güneş ışınları nasıl da masumane ve cezbediciydi.
Uzunca bir süre Belgrad Ormanı’na uğramayacağımızın, Maçka Parkı’nda da her ne kadar çocuklarla olsak da, çocuk parklarının çevresinde olmayacağımızın garantisi gibi bir kaç karar ve nefse şifa bir kaç öğreti ile tamamladık hafta sonunu.
Diğer bir kaç öğretiyi de paylaşmak isterim:
Dediğim gibi, Suriyeli bombardımanı çoktu Belgrad Ormanı’nda. Yakınlarımızdaki bir grup genç göçmen dikkatimizi çekti. Yaklaşık 14-17 yaşlarındaydılar. Hiç yetişkin görmedim yanlarında. Kızlı-erkekli 20 kadar genç vardı. Kızların çoğunun başında türban vardı. Konuşmalarını duymasak, nereli olduklarını anlamayabilirdik, dikkatimizi de çekmezlerdi muhtemelen. Müthiş eğlendiler. Yüksek sesli müzik dinlemeleri dışında her bir hareketleri beni mest etti diyebilirim.
Doğal bir iş bölümü ile bazıları mangalın başına, bazıları salatanın başına geçti. Gayet başarılı bir sofra kuruldu.
İki tanesi gitar çalıyordu. Metallica’dan, Arapça ağıt benzeri şarkılara geniş bir repartuvar.
Hep birlikte yakantop’tan, istopa oyunlar oynadılar. O kalabalık grubun nasıl eğlendiğini tahmin edersiniz sanırım.
Mangal yapanlar bir yandan da nargile tüttürüyorlardı. Keyif erbabı gençler 😉
İçki yoktu.
Bir ara mini hoparlörlere telefonu bağlayıp, müzik dinlediler.
Ve ben bir yandan onları hayranlıkla seyrederken; bir yandan da çevremdeki arkadaşlarımın bu yaşlardaki çocukları ile kıyas yaparken buldum kendimi. Açıkçası bu kadar kalabalık bir grup olarak, uzaktaki bir mekana kendi başlarına gelip, mangaldan salataya kendileri hazırlayıp, bu kadar organize ve doğal eğlenebileceklerine pek ihtimal vermedim.
Biz modern şehirli aileler çocukların başında ebeveyn olarak hep nöbetteyiz. Kendi işlerini görmelerine pek fırsat tanımıyoruz. Biz ya da birileri onlara hizmet halindeyiz sürekli. Mangal yakmaktansa, mangal yapılan bir yeri tercih ederiz çoğunlukla. Haliyle onlardan bu performansı göstermelerini beklemek zor.
Yargılamak değil, bir gözlem olarak bunu yazıyorum. Ve aslında bu durumu İstanbul’da, özel sektör çalışanı ebeveynler için kendi adıma anlaşılır da buluyorum.
Ama bu, durumun yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bi durup düşünmeli ve çocuklarımıza kazandırdığımız yaşamsal gereklilik becerilerinin neler olduğunu sorgulamalıyız. Bence epey ciddi bir mevzu bu.
Eve gelince bizimkilere çamaşır katlatıp, ütü yaptırdım bunun üzerine 🙂
Diğer konu da şu; farkettim ki çocuklar kendi başlarına oyun kurma veya vakit geçirme konusunda yetersizler. Sürekli onları oyalamamızı, onlarla oynamamızı veya yönlendirmemizi bekliyorlar. Küçük yaşlardan itibaren okul / bakıcı / kısıtlı ebeveyn zamanı, çocukların yapılandırılmış zaman geçirme kavramını epey içselleştitmelerine sebep olmuş. Sıkılamıyorlar. Sıkıldıklarını düşündükleri zamanlar, “ben ne yapayım şimdi?” ile doğrudan ebeveyne yöneliyorlar. Durmayı anlamlandıramıyorlar. Hep birilerinin söylediği veya kurguladığı bir şeyi yapma beklentisindeler.
Zamanla -evet gerçekten bol bol zamanla- bunu aşmayı, çocukların doğal olarak içlerinde bulunan sıkılma ve durabilme, merak edip buna zaman ayırabilme yetisini geliştirebilmelerine yardım etmek istiyorum.
Bu gerçekten zor bir konu. Önce bir anne olarak benim yavaşlamam, durmam, beklemem ve belki de ciddi ciddi sıkılabilmem gerekli. Ama üzerinde çalışmaya kesinlikle değer.
Güzel bir hafta sonu idi 🙂
Çok gzl bi konuya değinmişsiniz,elinize sağlık 😉
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler yorumunuz için.
BeğenLiked by 1 kişi