Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kaf Dağı’nın ardında bir minik kasaba varmış. Yemyeşil kırları, rengarenk çiçekleri, tatlı hayvanları ve mutlu insanları ile biricikmiş bu kasaba.
Kasabanın mutlu insanlarının yarısı çok güzel prenses eteği, diğer yarısı da müthiş araba lastiği yaparlarmış. Ülkede yaşayan tüm insanlar prenses eteklerini ve araba lastiklerini bu güzel insanlardan alırlarmış. Kasabanın insanları neşe içinde etekleri diker, şarkılar söyleyip, dans ederek araba lastiklerini üretilermiş.
Sarı, mavi, kırmızı, yeşil, siyah, pembe, mor, lacivert etekler… Tüller, pamuklular, ketenler, yünler, şifonlar, danteller uçuşurmuş etrafta. İnce, kalın, büyük, küçük, geniş, dar, şekil şekil ve rengarenk araba lastikleri yuvarlanırmış sokaklarda. Herkes mutlu, herkes neşeli imiş. Gel zaman git zaman herkes alışmış işine, unutmuş hevesini, heyecanlanmaz olmuş yaptığı işten. Hep aynı lastikleri yapmaya, hep aynı etekleri dikmeye başlamışlar. Yaptıkları işten zevk alamaz olmuşlar.
Günlerden bir gün bir adam gelmiş kasabaya elinde bir lastikle. Minik, mavi bir lastikmiş bu. Demiş ki ustaya “bunun içi delik, hava alıyor” ! Usta şaşırmış. O güne dek hiç bir lastik bozuk çıkmamışmış. Almış bizimkini bir düşünce. Toplamış diğer ustaları, başlamışlar istişare etmeye. Düşünmüşler, taşınmışlar, bu işin içinden çıkamamışlar.
Onlar lastikle uğraşadursunlar, bir kadın, elinde kırmızı bir şifon etekle, terzinin dükkanının önünde bitivermiş. “Bu eteğin dikişleri patladı, boydan boya yırtıldı, bozuk bu bilesiniz basbayağı” diye veryansın etmiş. Terziyi almış bir düşünce. O güne kadar hiç karşılaşmadıkları bir şeymiş bu. Ne yapacağını bilememiş. Toplamış diğer terzileri, başlamışlar istişare etmeye. Düşünmüşler, taşınmışlar, bu işin içinden çıkamamışlar.
Kasabada yaşayan iki çocuk varmış. Çok iyi arkadaşlarmış. Kızın adı Alisa, oğlanın adı Çınar’mış. Alisa ile Çınar daha doğarlarken, kasabanın yüzyıllardır süregelen terzilik ve ustalığının kadim bilgisi ile donanmışlar. İçlerinden gelen bu his öyle gerçek, öyle ısrarlı, öyle coşkuluymuş ki; karşı koyamıyorlarmış.
Ustalarla terziler sökük etekler ve bozuk lastikler sebebiyle artık üretemez olduklarında, bu iki arkadaş azimle başlamışlar yeniden etek dikip, araba lastiği üretmeye. Renk renk, çeşit çeşit etekler, değişik desenli, farklı ebatlı lastikler yapmışlar. Kasabanın meydanında minik tezgahlarında bu geleneği canlandırmışlar.
Onları gören terzilerle ustalar, anlamışlar ki yeni bir heyecan, yeni bir heves gerekli. Eline aldığın her iş, yeni demekti. Heyecan ve heves olmayınca güzelliklere emek verilmezdi. Emek olmayınca, eğlenilmezdi. Eğlenilmeyen işe gönül verilmezdi. Gönülsüz yapılan iş, işe benzemezdi.
Tezgahın etrafını sarmışlar. O günden sonra Alisa ve Çınar’la beraber mutlu mesut çalışmışlar.
Kasaba yeniden canlanmış. Etrafta rengarenk tüller uçuşmaya, çeşit çeşit lastikler yuvarlanmaya başlamış. Kahkahalar sarmış dört bir yanı, hadi çocuklarım şimdi uyku zamanı…