Çocuk yetiştirmenin bireysel ve kültürel iki yönü var. Anne ve baba hem o güne değin yoğruldukları hayattan çıkarımlarını, hem de kültürel kodlarını aktarıyorlar çocuklarına. Ebeveynlik yolculuğunda onlara eşlik eden çocuklarını dinlediklerinde ve bu konuyu önemseyip kendilerini geliştirdiklerinde, bambaşka yolları da keşfetmiş oluyorlar. Benim geldiğim yer, dünyanın her türlü çeşitliliği barındıran ve seçeneklerin sonsuz olduğu bir dünya.
Tam da bu noktada çocukları yetiştirme fikri, onlara yolculuklarının başında eşlik etme fikrine dönüşüyor. Buradan hareketle, zamanı geldiğinde onların da bana eşlik edeceklerini ummak gibi bencil bir fikre de sahip olduğumu itiraf etmeliyim. Yaşlılık döneminin güzelliği de bu olsa gerek… Bilinmezlerin çoğaldığı noktada eşlik edenlerinin olması sayesinde yalnızlığın zevk alınır hale dönüşmesi.
Çocuklar fiziksel ve zihinsel anlamda iki yönlü olarak büyüyorlar. Bu yolculuk esnasında bizler ebeveynler olarak, onlar adına en iyiyi bildiğimiz yanılsaması ile onları yönetmeye adayız. Ne zaman, ne kadar ve neyi yiyeceklerinden, giyeceklerine; kimlerle, ne ve nasıl oynayacaklarına, hangi okula gideceklerine, -hatta okula gidip gitmeyeceklerine-, ne okuyacakları ve ne dinleyeceklerine kadar. Bir noktaya kadar bize bağımlı olduklarından, doğru bildiğimizi tüm iyi niyetimizle onlara aktarmak ve dahası onlar için gerekli olanakları hazırlayarak onlara uygun şekilde sunmak bizim görevimiz. Zaten bilinçli bir istek ve kararla onların dünyaya gelmelerini sağlamışsak, bunları yapmamız da çok doğal. Oysa henüz 1 aylık bir bebek bile uyumak değil de, kucakta gezmek istediğini, hoşlanmadığı bir kokudan rahatsız olduğunu, doyduğunu, üşüdüğünü bize anlatabiliyor. Onun adına karar vermek yerine, ihtiyaç duyacağı şeyleri ona sunmakla yetinebiliriz. Üstelik böylesi çok daha kolay…
Çocuklar için ilk 3 yaş ve sonrasında da ilk 7 yaş çok önemli mevzusu beni zorluyor şu sıralar. Sebebi yakalamam gereken bir tren olduğu ve benim hala yanıma alacaklarım konusunda net olmamam sanırım. Üstelik trenin nereye gideceğini de benim yanıma alacaklarımın belirleyeceği yanılsamasını yaşıyorum. Diğer taraftan bu, çocuklarımın yolculuğu ve gidecekleri rota da onlara ait. Yanlarına verebileceklerim benim sahip olduklarımdan fazlası değil. Kendi isteklerini gerçekleştirmek, sadece onların yapabilecekleri bir şey. Biraz rahatlamanın ve çocuklarıma her zaman söylediğim gibi, gidilecek yeri düşünmek yerine, yolculuğun tadını çıkarmanın zamanı geldi sanırım.
Basite indirgersek; üşümediğini söyleyen kızıma zorla çorap veya hırka giydirmekten vazgeçmeliyim mesela. Kendi vücuduna güvenmesini istiyorsam, bunu yapmasına olanak sağlamalıyım. Oğlum hemen her öğün makarna yemek istiyorsa, ona bunu sağlamalıyım. Vücudunun ete ihtiyacı olduğu sadece benim fikrim, onun gerçeği değil aslında. Yapabileceklerim; mümkün olduğunca doğal gıda sağlamak, fikirlerini sormak, manipüle etmeden ve yargılamadan dinlemek, yeterli uykuyu almaları için düzenlerini oluşturmak, oynayabilmeleri için doğal ve çoklu olanaklara sahip materyal sunmak (bol kırtasiye malzemesi, kumaş, taş, tahta, kum gibi şeyler), günlük hayata dahil etmek ve sohbet etmek. Yetiştirmek değil, onlarla beraber büyümek.
Sanırım, zamana sahip olunduğunda bunu yapmak çok daha kolay. Metropol yaşantısındaki kısıtlı ve organize edilmiş zamanlar, akışına bırakmayı neredeyse imkansızlaştırıyor. Belli zamanlarda belli yerlerde, işte veya okulda olmak gerekliliği, doğal ortamlara ulaşmanın zor olması, dahil olmaları gereken günlük hayatın ebeveynlerden ayrı olarak yaşanması gibi sebepler önemli. Çalışan şehirli kadın ve erkek kendi evinin işini yapmıyor, yemeğini hazırlamıyor, kısıtlı sürelerde ve yorgun bir zihin ve bedenle evde bulunabiliyor. Bu durumda çocuk, günlük hayatını ve yaşam alanını organize etmeye şahit olamıyor. Ücreti ödenmek suretiyle birileri bunu aile adına yapıyor. Aile ise evin dışında bu gideri karşılayacak parayı kazanırken, günlük hayata hiçbir şekilde etkisi olmayan işler yapıyor. Buna okul da dahil. Yani çocuk evin bir bireyi olarak, ev işlerini para ile yaptıran ebeveynleri gibi, kendisine para ile oyun oynatan bir yerde gününü tamamlıyor. Bu durumda yaşamsal basit beceriler için bile destek ihtiyacı oluşuyor.
Çocukların da birer birey olduklarını, çoğu durumda bizden daha evrensel bir netlikle düşündüklerini, hayal dünyalarının bizimkilere kıyas kabul etmeyecek denli geniş ve renkli olduğunu, müdahele etmezsek harika bir uyumla yaşama tutunduklarını farketmek gerek… Bu bizi de mengene gibi saran zincirlerimizden kurtulup, daha özgür ve mutlu insanlar -ebeveynler- olmamızı sağlayacak…
Kaleminize sağlık. Biz anneler çok şükür her şeyin farkındayız ama çoğu zaman bildiklerimizi uygulamakta zorlanıyoruz bunun sebebi bana yetiştirilme tarzımız ve stres gibi geliyor. Çocukları birey olarak gördüğümüz sürece aslında bir çok problem kendiliğinden çözülecek bunu uygulasak bile yeter. sevgiler
BeğenLiked by 1 kişi
Farkında olmak bile yetiyor bazen… Teşekkürler katkınız için. Sevgiler
BeğenBeğen