Yaklaşan tutulma mı tetikliyor acaba bu düşünce dalgalarını? Ruhunun en derinlerine olta atmadan duramıyor, renklerini birbirine karıştırıp alacalı bir kirliliğe ulaşmadan içi rahat etmiyor, rüyalarını sembolizme kurban veriyor ve yaşanıveren gün gibi kendini de yiyip bitiriyor insan. Elbet mevzu insan, hele de insanın kendi olunca, acımasızlık konusunda sınırlar kalkıyor. Nihayetinde çiğ süt emmek gibi bir deli durum var ortada!
Koşullardan bağımsız olarak hemen her durumda kendini haklı görmek, en olmadı yaşananları mağdur olunan taraf olarak mantığa bürümek doğa gereği sanırım. Öyle ya, altından kalkılması gereken bir dünya yük var hayatta. Oysa belki de aldığımız nefesi dahi yük olarak niteleyerek, gerçekten bu ağırlığı taşıyanlara yaptığımız haksızlıktır içimizdeki huzursuzluğa yol açan, olamaz mı? O gün müdürün istediği bir rapor, alınamayan bir terfi, duyulmuş bir dedikodu, gömleğiniz hakkında yapılan bir yorum mesela, alınan her nefesi nasıl da başbelası bir yüke çeviriveriyor, değil mi? Aynı saatlerde bir yerlerde gerçekten yaşamın yükünü sırtlamış kimilerinin, kahkaha ile yanındakine şaka yapabiliyor olması da bir garip hayat cilvesi olsa gerek. Bazen insan derdi önce yapıp, ardından kendi eliyle yükleyiveriyor sırtına. Kaçınmak gerek böylesinden, net 😉
Sanırım durup da kendine bakacak, şöyle adamakıllı düşünüp taşınacak vakti olmayanların içindeki korkunç durum bu. Bir kahve molasında, akşam yemeğinden sonra bulaşıkları yerleştirirken, sabah serviste, mailleri kontrol etmeyi bırakıp da tatil araştırırken bir anlığına kendine gelebilmeli aslında insan. Her bir ânı oya gibi ince ince doldurulmuş izole hayatlarımızda en fazla yok olan ve canımızı en çok yakan, zaman. Minicik bir boşluktan nefes almaya çalışmak nasıl da yorucu değil mi? Sorun aynı zamanda çözümünü de barındırıyor. O minicik boşluğu daha derin ve anlamlı nefeslerle doldurup genişletmek, yüreğimizi ferahlatmak gerek. Kendimiz hakkında daha çok düşünmek, kendimizi tanımak, ona emek vermek gerek. Ancak bu şekilde gerçekten anlamlı hayatlar yaşayabilmenin yolunu bulma şansımız var. İş, ev ve trafik üçgeninde, bitmeyen krediler çemberinde zorlukla ayarlanabilmiş bir dost meclisi, saatler süren yoluna değecek bir haftasonu kaçamağı, akşam bira eşliğinde seyredilen bir film, kitapçıda özenle seçilen kitaplar arasında en merak ettiğine başlamak mesela. Bunlar belki adım olur, evi ve hayatı basitleştirir, sade ve temiz, az ve öz bir hayatın inşasına başlarız. Ancak o zaman gerçek meşgalelerin bizi alıp götürme şansı olur ki, temelsiz, asılsız ve en şahanesinden gereksiz zulüm olan sanal gerçeklik hayatlarımız da bir nebze anlama bürünür.
Temiz Türkçe’si, bırakın cazı cuzu, elinize gerçek bir iş alın. Kafanızı ona verin. Gerisini de koyverin. Hayat kısa hem, kuşlar uçuyor nasılsa 😊
Hak vermemek elde değil. Ama uygulayabilmem de elimde değil malesef. Moral bozukluğu insanın herşeydeki hevesini kırıyor sanki (:
BeğenLiked by 1 kişi
Zamanı değildir belki 😇
BeğenLiked by 1 kişi