Hayat çok garip. Sabahtan bu yana deliler gibi dalgalanan, tavan noktası belli olmayacak şekilde zıplayan bir dolar kuru peşinde, ülkenin önündeki derin yarığı izliyorum. Kendimi üretimin sağaltıcı gücüne bırakıp, kavanozlarca domates kaynatıyorum. Elimde bir roman, olunmazları olduran hâyâl gücüne sığınıyorum.
Sonra gece geliyor. Tüm laciverdi, yıldızlı ve havaî fişekli göğü, delibozuk esen rüzgarı ve yakınlarımda müziğini evrene salan Fazıl Say’ı ile gece geliyor. Zeytin fabrikalarının kokusuna, Ege’nin iyotu, mutfağımın domates kokusu karışıyor.
Çocukların serin çarşafta uykuya dalma hayallerini terle karışık yoğun sıcak kaplarken, bir kedi turuncu bir pinpon topunu almış patilerinin arasına, sokakta oyun oynuyor.
Güneş mi, akıl mı, zaman mı, ben mi bilmem; bir tutulma var bu gece evrende. Sonumuz hayır ola…