Çok acayip değil mi mutsuzluğumuz? Bir elimiz yağda, diğeri balda iken huzursuzluğumuz? Savaşında ortasında hayata tutunma çabasında insanlar varken, şımarıkça wifi yoksunluğuna tutunmamız? Olabilir; her insan kendi acıları ve sevinçleri ile sınanıyor hayatta. Başkası ile ne acıyı, ne de mutluluğu yarıştırmak yakışık almaz elbet.
Öte yandan her şeyin bir zıddı, her değerin de bir ölçütü olması gerek yasaya göre. Öyle ya, yoksa nasıl bileceğiz yaşadığımız duygunun yoğunluk derecesini? Çocukken yaşadığımız o en güvenli ana-baba kucağı hissi, sevgilimizin kollarındaki dünyaya meydan okuma cesaretinin büyüklüğünü göstermez mi mesela? Veya dişinin ağrısı kafatasını zonklatan insan, bir sonraki karın ağrısına “bu da ne ki” diye değer biçmez mi?
Bu durumda tarihin acılarını güne bakarak okumak, günü de tarihten ders alarak yaşamak gerek. Madem onca dönemin en parlak zamanı bu içinde bulunduğumuz yüzyıl, o halde yaşadığımız ânı kendi geçmişimizdeki duygulara derece biçip hakkıyla yaşamak gerek.
İnsanın kaybettiği en önemli hazine zaman. Zamanın değerini oluşturan da yaşadıkça birikip, tortusu bizi biz yapan duygular. Madem öyle, koyvermeden ilmek ilmek örmek gerek her bir ânı…
Güzeldi gerçekten, tam bir öz farkındalık yazısı.
Ben de mutluluğu yazacağım ama yakında 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Heyecanla bekliyorum. Bu arada senin bloğa yorum yapamıyorum uzun zamandır. Kabul etmiyor bir türlü yorumu ne şekilde giriş yaparsam yapayım 😥
BeğenBeğen
Çok güzel olmuş gerçekten zamanın problemi olabilir 👌
BeğenLiked by 1 kişi
😉 neden olmasın 👍
BeğenBeğen