Yeni Bir Yıl Mı O?

Kış geldi mi, kapıda mı, gitmeye yüz mü tuttu belli değil havalardayız. Güneş sıcacık, hava buz; düzen kış düzeni, gönül gezme havasında yazı arar. Yuvarlanıp gidiyoruz işte o şekil…

Yılı uğurlamaya çeyrek kaldı. Çocuklar ellerine geçen her şeyi ağacın altına yığdı. Görsen Noel baba bizim evi kayırdı bu sene dersin. Olsun, işin keyfi de bu umut değil mi, anam babam? Yetişkinleri hayata bağlayan da hep o henüz kurdelesi açılmamış yılların heyecanı değil mi? İşin ucu çocukluğun hediye paketlerine bağlı demek ! 😉

Yeni yıla bomba havadislerle değilse de, havaî fişekli projelerle başlıyoruz. Zamanı gelince çıkından birer birer düşerler bloğa nasılsa, az sabır. Bak bu sabır işi de garip; insana ne denli gerekli olduğunu anladığında, hakkını da vermeye muktedir oluyor insan. Benim yaş, sağolsun, erdi kemale de sabrın sonunu bekler oldu çıkmak için selamete…

Hah işte onu diyorum; yepyeni yıl geliyor ya, paketten gönlünüze düşen gelsin size de dilerim. Çünkü zaman insanın ruhunda atılan çizikler sadece bana kalırsa. Her yeni yıl yeni bir dal, üstüne çizik atılmayı bekleyen. Güzel şeyler biriktirin dallarınızda. Gün gelir bakar ardınızdan gelenler, dalları ne şenlikli bir ağaç, bak tomurcuk açmış diye 😉

Yazar ve Kitap

Kitap okumak zevk midir, hobi midir? Zevkli bir hobi midir yoksa? Benim için nefes almak gibi, zevkli ve uğraş gerektiren bir hobi.

Yazarın bir romanını okurum. Sonra yazarı merak ederim. Onu araştırırken kendince en anlam yüklediği romana varırım. Otobiyografik eseri varsa, bayılırım. Sonra çağdaşı yazarlar ya da üstünde ısrarla durduğu konuya dair yazılan diğer romanlara giderim. Su içer gibi okurum.

Arada mola vermek için çok satanlara giderim. Onlar gerçek hayatla başderken benim soluklanma noktalarım olur.

Kitaplar kadar yazarlar da ilgimi çeker yani. Bundandır belki de çocuklarımın yazar ismi bilmesine, yazarın ya da çizerin eserini tanımasına bunca sevinmem.

Yıldız

Sonra…

Sonra durup içimdeki yıldızlara baktım. Oysa gök kendi yıldızlarının yağmuruna tutuyordu beni. Umursamaz bir havadaydım. İçimi coşturan küre yukarıda olsa da, şahlanan yüreğime söz geçirmek benim ne haddimeydi. Ben de uydum ruhumun çingene tarafına, çevirdim gözümü içime. Yıldızlarıma, içimde çılgınca dans eden pırıltılarıma.

Kimi, kaydı; dilek tutmadım. Yoktular artık, gitmişlerdi tüm yaşam nefeslerini kalan hatıralara yükleyip… Hüzne karışan bir hasretle andım onları.

Minicik, heyecanla kıpır kıpır, sevimli olanlara çevirdim geleceğimi. Öyle ya, ömür onlara vaadediyordu en çok elindeki bilinmez keyiflerini. Zevkle okşadım yanaklarını, şefkatle gülümsedim onlara. Elimde avucumda ne varsa döktüm önlerine, yaşamın sadece deneyimle verdiklerini tutarak kendimde.

Sonra gördüm kadîm ve gururlu gülümseyen o sağlam ama kabuğa kesmiş olanları. Göz kırpıp, yoluma işaret ettiler. Sanki alnıma bir öpücük kondurup, omuzlarımdan yaşamıma ittiren güçtü onlar.

Yerimi aradım. Ait olduğum, kendimi parlatabileceğim, gönlümü keyifle eyleyebileceğim, huzurla kendimi bırakabileceğim yeri. O zaman aşkla, güvenle, şehvetle bana çapkın bakan güçlü ışığı yakaladım. Gitmedim ona, çekildim. Gözümü kırpmadan, nefes bile almadan… Birlikte en güçlü ve parlak ışığı vereceğimizi, hayatımızı anlamlandıran minik ışıkları üreteceğimizi hissettiğim o güce çekildim. Mutluyum burda.

Etrafımızda bize kahkahasını ve omzunu veren onlarca güzel yürek yıldızla, minik pırıltıları alınlarından öpüp, omuzlarına güven pıt pıtları kondurmak için kendimizi cilaladığımız o muhteşem hayat zamanları bunlar.

Siz neredesiniz bu aralar?

Noel, Fransa, Bayram

Şimdi öyle durup dururken nereden aklıma düştüyse, Noel öncesi sokakta olsam dedi içim. Işıklar, müzikler, ağaçlar olsa, bir yerinde buz pisti hatta şehrin. İnsanlar gülümsese birbirine, kayıtsızlık şartsız iyilik olsa. Friends seti gibi komik bir heyecan sarsa sokakları. Caddelerdeki evsizler bile halinden memnun olsa, o derece yani.

Ya da eski bayramlarda kasabaya gelen sirk gelse kondursa koca çadırını meydana. Bayramlık denen şey, Sümerbank basmasının en güzel kırmızısı ile evde dikilen elbise, bayram ziyareti denen şey de, el öpülünce alınan harçlık, bayramsa o harçlığı, o sirke yatırmak olsa mesela.

Dünya mesela, Fransa’da birbirine giren ortalığı, Gezi’yi de tablonun kalbine koyup, hakkıyla resmetse.

Kimbilir, aklıma düşüveren o sevgi dolu insan, iyilik dolu sokak hayali gerçeğe dönüverir mi?

Haftalık

Kimi yaşadıklarını kadere bağlar, kimi astrolojiye, kimi evrene bağlar, kimi de gelişine vurur. Ben haftalara bağlayanlardanım. Bu hafta sıkıcı, bu hafta yoğun, ay çok hareketli, hastalık dolu, pek eğlenceli, su gibi… Aylara ya da yıllara bağlamaktan yeğdir gözümde, sonuçta 52 tane var bir yılda, değil mi? 😉

Peki nasıl geçiyor bu haftanın ey sevgili ahali? Neler okudunuz mesela? Ben bir Debbie Maccomber, bir de Amin Maalouf okudum, derdime şifa niyetine. İki atölye, bor dolu kurs kapısı sonra; malum çocuklu aileyiz. Üç beş kitaba damga vurdum, bir kaç da kayıt aldım atölyelere; malum gönüllüyüz kütüphanede. Sabah, öğle, akşam doyurdum ev ahalisini kocamla birlikte. Kızın pijamasını diktim, tişörte başladım; terapi niyetine. Temizlik imandandır, benimki sorumluluktan elbette 😛 Hafta dediğin ne ki; bak yarısı geçti bile…

Sizde durumlar ne?

Gün

Yalnızken olan şeyler oluyor zihnime. Kendime dönüyorum. İçim kıpır kıpır, bir rehavet öte yandan. Sabahki asabiyetim yerini huzura bırakmış. Bir yandan yemek düşünüyor, dikiş makinesine göz atıyorum. Kitaplar var bana göz kırpan. Yatakları topladım, odaları havalandırdım. Kahvemi koydum ve işte o bir kadının varolmaktan zevk aldığı ânın içinde müziğe bıraktım kendimi.

Nedir ki hayat? Bazen içindeki o yaşanmışlığın verdiği gülümseme. Kendine baktığında gördüğün tatmin. Kendini sevme halin. İşini bitirmenin verdiği huzur. Listende yazılı olanların sana katacağı güzellik.

Kalk, bir yemek koy ocağa. İçine baharatı bol keseden serp, tadı bol ve çeşnili olsun. Kokusu sararken evi, kendine sarıl kocaman. İçinden geleni eline al, başla kaldığın yerden. Kitabını bitir, dikişi tamamla.

Yemeğin altını kısmayı, kendini sevmeyi, hayatın hakkını vermeyi unutma. Bak gün kuşların tellerde insanı seyre daldığı, denizin pusa sarınmış kışı yaşadığı, doğanın kendini dinlenmeye aldığı, insanın içindeki iyi kısmın hâlâ bir çocuk kahkahasında yaşadığı yerde. Sen de katıl güne.