Sonra…
Sonra durup içimdeki yıldızlara baktım. Oysa gök kendi yıldızlarının yağmuruna tutuyordu beni. Umursamaz bir havadaydım. İçimi coşturan küre yukarıda olsa da, şahlanan yüreğime söz geçirmek benim ne haddimeydi. Ben de uydum ruhumun çingene tarafına, çevirdim gözümü içime. Yıldızlarıma, içimde çılgınca dans eden pırıltılarıma.
Kimi, kaydı; dilek tutmadım. Yoktular artık, gitmişlerdi tüm yaşam nefeslerini kalan hatıralara yükleyip… Hüzne karışan bir hasretle andım onları.
Minicik, heyecanla kıpır kıpır, sevimli olanlara çevirdim geleceğimi. Öyle ya, ömür onlara vaadediyordu en çok elindeki bilinmez keyiflerini. Zevkle okşadım yanaklarını, şefkatle gülümsedim onlara. Elimde avucumda ne varsa döktüm önlerine, yaşamın sadece deneyimle verdiklerini tutarak kendimde.
Sonra gördüm kadîm ve gururlu gülümseyen o sağlam ama kabuğa kesmiş olanları. Göz kırpıp, yoluma işaret ettiler. Sanki alnıma bir öpücük kondurup, omuzlarımdan yaşamıma ittiren güçtü onlar.
Yerimi aradım. Ait olduğum, kendimi parlatabileceğim, gönlümü keyifle eyleyebileceğim, huzurla kendimi bırakabileceğim yeri. O zaman aşkla, güvenle, şehvetle bana çapkın bakan güçlü ışığı yakaladım. Gitmedim ona, çekildim. Gözümü kırpmadan, nefes bile almadan… Birlikte en güçlü ve parlak ışığı vereceğimizi, hayatımızı anlamlandıran minik ışıkları üreteceğimizi hissettiğim o güce çekildim. Mutluyum burda.
Etrafımızda bize kahkahasını ve omzunu veren onlarca güzel yürek yıldızla, minik pırıltıları alınlarından öpüp, omuzlarına güven pıt pıtları kondurmak için kendimizi cilaladığımız o muhteşem hayat zamanları bunlar.
Siz neredesiniz bu aralar?