Eski Fotoğraflar

Filmlerde insanlar eski fotoğraflara bakarken, bazı kişilerin ekranda yavaş yavaş fotoğraf karesinden silindiklerini görürüz. Gerçek hayattaysa kayıplar, yangını küllenmeyen bir kor gibi yakar yüreği. İçin için kavrulur insan.

12 yıl önce, henüz dünyanın başına bunca bela sarılmamışken, blog yazmaya başlamıştım. Uzun ve yorucu uğraşlar sonucu kızım doğmuştu. Aşılama, iğneler, hormonlar, doktor kontrolleri, tüp bebek tedavileri ve bir yandan yoğun iş ortamı, krediler, iş güç derken, hayat kendi ritmini tutturmuş akıyordu. Bunların bir kaydı olsun istemiştim. Bir yandan tatil planları, bir yandan ekonomi, yoğun mesai ve evde akşam göbeğe saplanan iğneler. Umut doluyduk. Yeni yeni palazlanan sosyal medya ortamlarını keşfediyor, bize yakın gelen kişileri sanal ortamlarda dost biliyorduk. O zamanlardan bana kalan bazı kişiler oldu elbet; kimisi hâlâ sanal, kimisi kanlı canlı kaydedildi kendi dijital veya gerçek dünyamıza. Kimisi yurt dışını memleket bildi, kimisi fenomen anneliği profesyonel iş kadınlığına terk eyledi, kimi iş tuttu, aldı yürüdü, kimi de ilk hevesi geçince bıraktı yazmayı.

Kızım doğduğunda aldığı nefesi, her lokmasını, kelimelerini, hareketlerini kaydetti o blog. Kendi yaşına uygun bebekleri takip ettim. Yorumlarla onları beşik arkadaşı eyledim kızıma. Lohusa şerbetlerimizin tadı karıştı birbirine. Güzel zamanlardı. Güzel zamanlarmış. Ardından hediye gelen bir sürpriz gebelik ve oğlumla tanışmamız. Hepsi rüya gibi şimdi. Yaşandı ve iyi ki ve güzel yaşandı.

Bir süre sonra o zamanların eşlikçisi sanal dostlar, elini eteğini birer birer çekti yavruların gazını, lokmasını paylaştıkları bu alemlerden. Kendilerine yeni yurtlar, yeni dertler, yeni uğraşlar edindiler. Bana gelince, ben kendimi sahil kasabasında buldum. Her beyaz yakalının hayalinin içinde, zor ve meşakkatli bir yolun sonunda, bahar tomurcuklarını sayacak, her gün güneşi doğuracak, isteyip de yapamadıklarını eyleme dökecek şansta, yaşta, zamanda…

Şimdi üzerinden yıllar, pandemi, ekonomi, savaş ve seçimler, günlerce düşünceler, atölyeler, sempozyumlar, yeni uğraşlar, tatiller ve en önemlisi insanlar ve sohbetler geçtikten sonra, elimde kalan o eski fotoğraflara bakıyorum yine.

Babam, teyzem, ananem… Solup gittiler kendi yerlerine yangınlarını, boşluklarını bırakıp. Onlarla planlanan onca yaşamı da beraberinde götürüp, yavaşça yeni yollara sevk ettiler bizi. Bilmediğimiz patikalarda yol almamız gerek artık. Yeni tümsekleri aşmamız, başka gün doğumlarına uyanmamız, güneşi değişik yollarda batırmamız gerek. İnsan niye var ki, alışmak için…

Sonrası geleni kucaklamak, bu arada neşeyi ve sayılı günün keyfini ve anlamını unutmadan yaşamak sanırım. Yapmaya çalıştığım….