Zaman

Zaman… Bazen telaşlı, bazen keyifli, ama bu sıralar acılı. İçiyorum sık sık. Çünkü ağlayabiliyorum o zaman. Aslında mantığım net. Ama insanın bir de duyguları var değil mi? Babam gitti benim. Hem de ananem. Ama ikisi de kurtuldu. Hem üstelik annemin hem eşi, hem annesi gitti. Bana yadigâr bir annem var çok şükür. Gerçi onun da çocukları, torunları ve yeni bir hayatı var. Acılardan, ağrılardan arta kalan.

Ah be hayat. Dayana dayana yaşanmıyor ama yine de yaşıyor insan. Hem de gülüyor yine, plan yapıyor, kızıyor, ağlıyor ne bileyim işte nefesine anlam katıyor.

Anne olmanın, evlat olmaya şifa olduğu zamanlarlardayım.

Okumak

Kitap ne büyülü bir kelime farkında mısınız? Okumak?!

Anne olmadan önce çocuk kitapları okumazdım. Ne harika ve kocaman bir dünya olduğunun da farkında değildim. Sonra bebek kitapları geldi. Çünkü ben okumayı çok seven, hayatı bu şekilde yorumlamayı, soruların tüm cevaplarını edebiyatta aramayı tercih eden biriydim. Hâlâ da öyleyim ya!

İsteğim, bildiğim dünyayla yavrularımı da tanıştırmaktı. O yüzden aradım, taradım masallara, çizimlere, derdi olan kitaplara, bunun hakkında yazıp çizenlere ulaştım. Yıllar yılı kovaladım onları, pes etmedim, iz sürdüm.

Şimdi biri 9, diğeri 11 yaşında iki yavrum, okumayı seven ama hâlâ bir rehbere ihtiyaç duyan iki kitap kurdum var. Çok şükür. Ve ben hâlâ okuyorum. Kendimi besleyen yazarlar, ruh halime iyi gelenler kadar; onların yaşına, ruhuna, durumuna uygun yazarlar ve kitaplar peşindeyim. Çünkü ben okumanın insan hayatına ne kattığına şahit ve ikna bir anneyim.

Bir sonraki post da bize hayat yolculuğunda iyi gelen yazarlar hakkında olsun o zaman.

Hayat acı yüzüyle gülümserken bize, en çok ihtiyacımız an şey yine onlar çünkü. Yazanlar çok yaşasınlar…

Tanıklık

Bu günler epey tarihe geçmeye aday, büyük büyük değişimlerin oluverdiği, sadece bölgeleri, tek tek insanları değil tüm dünyayı, toplumları etkileyen günler. Muazzam değişimlere evlere hapsolmuş şekilde tanıklık ediyoruz.

Biz aile olarak verdiğimiz kayıplar, alınan büyük kararlar ve değişiklikler ile karmakarışık olduk ve çok etkilendik süreçten. Babamı, teyzemi ve ananemi uğurladık. Kayıplar ve taşınmalar, ailenin dinamiklerindeki değişiklikler bambaşka insanlara dönüştürdü bizi.

Değişimin kayıplar kısmı çok can acıtıcı. Bataklıkta nefessiz kalmış, umudu tüketmiş ve gökyüzünden medet umar halde hissediyor insan kendini. Zaman saracak yaraları umarım. Henüz erken.

Diğer yandan hayata, insana, dünyaya, zamana bakış açım yerle yeksan oldu. Eğitim, tüketim, duygular, iletişim ve dahası dahası… Ne garip bir zamandır bu! Üzerinden yıllar geçmiş ve dönüp değerlendirme, dahası anlama şansına sahip oluruz diye umuyorum. Merak ediyorum. En çok da çocuklar üzerindeki etkisini görmeyi, – aynı zamanda bunun iyi bir etki olmasını- istiyorum. Bakalım daha neler yaşayacak şu faniler?

Son

Hikayemin hep İtalyan filmlerindeki gibi büyük bir yemek masasının etrafında mutlu sonla biteceğini düşünürüm. Etrafımda sevdiğim insanlar, ailem, dostlarım ve mutlu son… Oysa şimdi koca çınarım devrildi. Hikâye yeni baştan kurgulanmaya muhtaç. Boynum bükük, içim yangın yeri. Ailenin koca çınarı bıraktı bizi ve ebedî istirahatine çekildi. Bizi sevgi ve gururla izlediğine inanmaktan başka bir yol yok. Bu dala tutunmaktan başka bir çare yok.

Masanın etrafındaki hikayeler yeniden kurgulanacak. Yerler değişecek. İnsanlar eksilecek ve yenileri eklenecek. Anılar birbiri ardına eklenip çoğalacak. Kahkahalar yerli yerinde, gözyaşları yolunu bulmuş, eller kenetli birbirine ve çocuk seslerine kadehlerin çınlaması karışmış, o masa orada öylece…

Çınarımız devrildi.

Masa aynı yerinde.

İnsanı en çok acıtan çaresizlikmiş. Anladım. Anladım da ne oldu derseniz?!?

Hayatını yeni baştan kurgulayıp gülümseyebiliyor ve hatta yeni hayallere bile yer açabiliyor ya insan, en çok da buna şaşırdım.

Şu ahir ömrümde o çınarın gölgesinde bir yeni şey daha öğrendim. Gittiği yerde gölgesi yetiyor ömrümü zenginleştirmeye.

Babam, huzur içinde gözle bizi. Hep yanıbaşımızdasın.

Sosyal Hayat

Covid bildiğimiz sosyal hayatı derinden yaraladı, dönüştürdü. Birbirine sarılan iki kişiyi görmeyi bırak, filmlerdeki kalabalık ortamlar bile insanı rahatsız ediyor artık. Üstelik henüz 1 yıl bile olmadı maskeli hayatlar vizyona gireli.

Karantinaların evlere girdiği ve maskeden, mesafeden dolayı çocuklarımıza bile sarılamadığımız tuhaf zamanlar bunlar. Önümüzdeki beş yıl bizleri bambaşka sorunların peydah olduğu bir psikolojik kaos dünyasına sürüklüyor görünüşe göre. Elbette şu an hayatta kalmak, sağlıklı bir şekilde bu süreci atlatmak öncelikli. Ancak sevdiğine sarılamamanın bizlere yapabileceklerini de göz ardı etmemek gerek….