Oyun ve Ödev

Kızım 1. sınıf öğrencisi. Gündüz 8 – 4 arasında okulda. Akşam 8’de de yatıyor. Okul dışında yemek, dinlenme, oyun, banyo ve ödev için 3,5 saati var yani. Ve bu çok yetersiz.

Henüz 6,5 yaşında. Okulda teneffüsler ancak oyunu kurmaya yetiyor. Genelde bir teneffüste oyun kuruluyor, diğerlerinde oynanmaya çalışılıyor. Yoğun bir tempoda eğitim alıyorlar. Çünkü müfredat böyle. Çocuğunuz için her ne kadar az, hızına uygun, merakını besleyecek, oyunla harmanlanmış eğitime heves ederseniz edin; sistemde bunun karşılığı yok. Belki kalabalık devlet okullarında bunu yakalamak mümkün olabilir. Ama özel okullar velilerin paralarının karşılığını daha çok eğitimle verme telaşında. Bu da çocuğu dar kalıplarda boğmaya götüren bir sistem ne yazık ki!

3 yıl okul öncesi eğitim alan, tüm günü okulda ve genelde derste geçen bir 6,5 yaş çocuğunun oyun gereksinimini karşılayabileceği zaman da ödevle bloke edilmiş durumda. Her akşam, en az 2 sayfa olmak üzere ödev yapıyor. Kendi kendine söylense de, genelde oturup yapıyor ödevlerini. Fakat bu arada henüz okula hiç başlamamış 5 yaşındaki kardeşinin oyunlarına da kıskançlıkla baktığını söylemeden geçemeyeceğim.

derssss_odev

Henüz sosyal yaşamı çözmeye çalıştığı bir yaşta iken, okuldaki arkadaşları ile oynayabileceği zaman ve mekandan yoksun. Birlikte oynamak yerine, sıralarda sessizce oturup toplama ve çıkarmanın bin türlü türevini çalışmaları gerekiyor. Birbirleri ile konuştukları için sıraları değiştiriliyor, dikkatsiz ve çok konuşan yaramaz çocuk damgasını yiyorlar. Oysa kızımın söylediğine göre okulda en çok sevdiği şey teneffüsler. Çünkü arkadaşları ile konuşabiliyor ve oyun oynayabiliyor.

Okulsuz eğitim teoride bunun çözümü gibi duruyor. Ancak günümüz şehirli çekirdek aile yaşamında bunu pratiğe dökmek pek kolay değil. Kaldı ki, ne fiziksel, ne de toplumsal olarak biz ebeveynler de yeterli donanıma sahip değiliz. Buna ev, mahalle, doğal ortam, sosyal ortam, zaman gibi pek çok kriter dahil.

acrylic-wash-background

Peki ne yapalım? Kızım için okumalarımla ve el yordamı ile oluşan durum şöyle:

  • Ödev konusunda baskı yok. Yapmak istediği kadar yapıyor. Öğretmeninin vereceği yıldız ve ödüller motive edici oldu.  Genelde ödevlerini yapmaya istekli. Ancak ödülün her zaman evde de ulaşabileceği şeyler olduğunu anlatarak, ödev-ödül ilişkisini zayıflattık. Bu sayede ödevi, içinden gelen bir sorumluluk duygusu ile yapmasını sağlayabildiğimizi umuyorum. Yapmadığında sorun hissetmemesi yeterli benim için.
  • Oyun için yeterli zamana ihtiyacı var. Bunu okul sonrası evde bulabildiğinde, güzel bir gün geçirmiş oluyor. Ancak işin içine televizyon ve telefondan oynanan oyunlar girdiğinde, zihin yorulmaya devam ederken, zamanını da tüketiyor. Bu sebeple o akşam uyku kalitesinde ciddi düşüş gözlemliyorum. Bu durum oğlum için de geçerli. Mümkün mertebe dijital ekranı kısıtlamaya çalışıyoruz.
  • Dilediği kitapları okumasına yönlendirmeye çalışıyorum. Bu sayede okumayı ödevle ilişkilendirmemesini sağlayabilmeyi umuyorum. Okumak, merak ettiği bilgiye ve hoşuna giden dünyaya açılan bir kapı olmalı. Ödev yapmak için gerekli bir araç değil!
  • Yazmak da aynı şekilde. Günlüğüne yazmak, kendi kitabını oluşturmak, yaptığı resimleri yazı ile süslemek; akşam verilen dikte ödevinden daha etkili diye düşünüyorum.
  • Okul hakkındaki gerçek düşüncelerimi yansıtmamaya çalışıyorum. İyi niyetli ve çalışkan bir öğretmeni var. Öğretmen bir anne ve babanın çocuğu olarak, özellikle ilkokul öğretmeni ile güzel bir bağ kurabilmesinin, hayatında olumlu bir etkisi olacağına inanıyorum.
  • Hafta sonları mümkünse doğada, değilse evde uzun zaman boşlukları yaratmaya çalışıyoruz. Bu şekilde kendini dinlemesi ve oyunla geliştirebilmesi için ortam oluşuyor.

Çocuklar büyürken, kendi koşullarını, kendi hayatlarını yaşıyorlar. Kızımın oğluma göre 3 yıl erken okula başlamış olmasına içerliyorum. Kızım adına suçluluk duyuyorum. Bunu önce benim sindirebilmem; ikisinin farklı karakterlerde, farklı koşullarda yaşayan, iki farklı insan olduğunu içselleştirmem gerekli. Bu aşamadan sonra kızımın da okulla ilişkisinin daha verimli olacağını umuyorum.

Keşke okullar çocukların oyun oynayabileceği ve merak ettiklerini nasıl öğrenebileceklerini gösteren yerlerden ibaret olsaydı.

20150524-BMS_-76

Tavşanlı Kitaplar

Çocuk kitaplarında hayvanlar bolca kullanılıyor. Ejderhalar, dinazorlar, tavuklar, karıncalar, tırtıllar, sincaplar, en çok da ayılar, tavşanlar ve fareler… Şahsen gerçek hallerine oranla fazlaca sevimli ve insani hale getirilmeleri çocukları nasıl etkiliyor emin olmamakla beraber; bir şeyleri anlatmada epey işe yaradıkları aşikar.

Evdeki tavşanlı kitaplarımızı aldım elime geçen gün. Ardı ardına okumak, aynı hayvan üzerinden farklı durumları resmetmesi açısından güzel oldu. Çocuklar tarafından, insanların da farklı olabilecekleri bir noktada farkedilmiş midir bilmem? Muhtemelen gereksiz bir evham ve beklenti içindeyim 🙂 Neyse kitaplara geçelim:

tavşan

Bizdeki tavşanlı kitaplar yukarıda gördükleriniz. Hepsinden de ayrı keyif aldığımız bir gerçek. Fakat Peter’ın ve Kurabiye’nin yeri ayrı 🙂

Tavşan Peter’ın Bütün Maceraları

Beatrix Potter’ın epey ünlü, sevimli ve tam anlamıyla İngiliz kitabı. Çocukların kitaptan hem biraz korkması, hem de delicesine sevmelerini anlayabiliyorum. Zira İngilizler bu işi çok iyi yapıyorlar düşüncesindeyim. Çocukları hayal dünyasına çekmeyi, biraz korkutup, sonrasında kibarca rahatlatmayı nefis bir İngiliz üslubuyla başarıyorlar.

peter-rabbit

Tavşan Peter serisi bu anlamda tam bir fenomen. Beatrix Potter 1900’lerin başında İngiltere kırsalında yaşayan bir kadın. Hem hikayeler, hem de çizimler ona ait. O dönemin koşullarında, bu dünyayı yaratması değil belki de, bize ulaştırabilmiş olması mucize. Yarattığı o büyülü dünyada, kendinizi haylaz Peter’ın yanında yaramazlık yapıp, zor bir durumdan kurtulmaya çalışırken buluyorsunuz. Sade, sıcacık çizimleri var. Kitabı ilk gördüğümde beni çeken ilk şey bu çizimlerin masalsı dünyası olmuştu. İtiraf ediyorum, çocuklar henüz bu kitabı onlara okuyamayacağım kadar küçüklerken, kendim için almıştım 🙂 İş Bankası‘na hem kitabın muhteşem baskısı, hem de kusursuz Türkçe için ayrıca teşekkürler.

151201-004-47061E94 (1)

Peter, haylazlığı ile kendini sürekli zor durumlarda bulan minik bir tavşan. Etrafı kardeşleri, kuzenleri, çiftçi Bay Yeşilbahçe, tilkiler, kediler ve kuşlarla çevrili. Hikayeleri masalsı. Mutlaka bir göz atın, özellikle de masal sever biriyseniz.

pro_01peter_img

Kurabiye’nin Orman Macerası

Debi Gliori İskoç bir yazar-çizer. Harika bir dünya yaratmayı başarıyor bu kitapla.

hangi-cocuk-kitaplari-kurabiyenin

Oldukça kalabalık, çalışkan ve sevimli bir ailenin, en korkak ve en minik üyesi ile tanıştırıyor bizi, Kurabiye ile.

kurabiye-5

Minik tavşanımız Kurabiye, dünyada sayısını bilemeyeceği kadar olağan ve sıradışı şeylerden oluşan bir korku listesine sahip. Uzayan bu listenin içinde aklınıza ne gelirse var. Hayatı zor. Ağaç trolleri, Ancak en büyük korkusu ile tanışması, listesindeki bazı büyük korkuları ile yüzleşmesini sağlıyor. Sonrasında ne oluyor dersiniz?

Kurabiyenin Orman Macerası

Korkuları olan çocuklar için, sohbeti başlatmak için faydalı; ancak henüz 3 yaş altındaki korku nedir bilmeyen minikler için henüz erken bir kitap olabilir. Biz 5 ve 7 yaşındaki çocuklarımla Kurabiye’nin korkularının taklidini yapıyor, sesleri ile birbirimizi korkutuyor ve sonra Kurabiye’yi sarıp sarmalıyoruz.

Felix Dünya Çocukları ile Birlikte

Pek çok dile çevrilen, benim tesadüfen Migros’un indirimli kitapları arasında keşfettiğim bir kitap. Yazarı Annette Langen, bir Alman.

Letters-from-Felix-series

Bu seferki kahramanımız bir oyuncak tavşan. Sofi’nin en sevdiği oyuncağı. Bir gün denize düşüyor ve derken dünyayı gezmeye başlıyor. Her gittiği yerden de, orayı anlatan bir mektup yazmayı ihmal etmiyor. Kitapta gerçek zarfların içinde Felix’in Sofi’ye yazdığı mektuplar var. Gerçek bir macera ve oldukça başarılı bir dil. Doğrusu epey ilginç ülkeler ve adetler var. Çocuklarla bu konularda sohbet etmek de çok keyifli. Rastlarsanız şans verin derim.felix-dunya-cocuklariyla-birlikte20130923161728

Elif’in Bahar Bayramı

Şurada uzun uzun yazmıştım bu seri ile ilgili. Güzel kitap. Bahar tavşanı başrolde 🙂

ilk-okuma-kitabim-elif-in-bahar-bayrami908c27125881338d98b51633f84a3f25

Zıp Zıp Tavşanın Havuç Rüyası

Hikaye sevimli ve anlatımın güzel bir ritmi var. Fakat çizimler özensiz ve ne yazık ki Türkçe yazım hataları ile dolu. Bu nedenle önereceğim bir kitap değil aslında. Öte yandan çocuklar çok seviyorlar 🙂 Sanırım komik geliyor onlara.

Tavşanlar tatlı hayvanlar, öyle değil mi? 🙂

Hayatını Sahiplenenler

Hayata şevkle saldıranlara, keyfini çıkaranlara, yaşadıkları anın farkında olanlara nasıl da gıpta ediyorum. Bir hedefe odaklanıp kendini kaybetmektense, hayatla uyum içinde, kendini akışa bırakabilenlere imreniyorum. Hele de akarken zamanın içinde, bundaki güzelliği keşfedebilmişlere…

Mesela bahçesindeki tandırda ekmek pişiren kadının, bir yandan şarkı söylemesi. Yoğurduğu o hamura elinin hamaratını, içinin neşesini katabilmesi. Yazmasının ucuyla alnını silip, yan komşuya laf yetiştirebilmesi.

Joyful Praise oil angel painting art colorful woman in white dress by Laura Walker
Joyful Praise by Laura Walker

Veya bir çocukla saatlerce oynayabilenler. Kuma oturmuş, sohbeti koyultmuş, öğrenmeye, çocuğu konuşturup eğlenmeye çalışanlar değil de, kumların üzerindeki minik karmaşık yola odaklanabilenler. Çocuğun hayal dünyasında o anlığına yaşayabilenler, varolabilenler.

Playing With Dad Art Print, dad son and daughter wall art, kids art, father, brother sister, spinning, wall decor, Vickie Wade art
Playing with Dad by Vickie Wade

Ya da bozuk bir musluğu tamir etmek için, sırtından ter damlayana dek çabalayanlar. Bir yandan sövüp sayarken, bir yandan da sorunu anlamaya çalışıp kafasını kaşıyanlar. O musluk tamir edilip, vana açılınca, “koy bi çay yahu, bittim billa” demenin gururunu yaşayanlar.

Women of Church History by Lynde Mott
Women of Church History by Lynde Mott

Hiç neden yokken, akşama dolma sarıp, iki çeşit zeytinyağlı hazırlayıp, sofrayı donatanlar. Komşuyu çağırıp iki lafın belini kıranlar. Bu arada kahkaha ile göbeklerini oynatabilenler.

Öğle tatilinde kendini kitaba kaptırabilenler.

Uğraşa didine evden, ordan, burdan eşya toparlayıp, ihtiyacı olan birini bulup, ona götürebilenler. O evin kapısında elinde poşetler beklerken, bir an önce oradan uzaklaşıp, mahçup olmamalarını dileyenler.

Minicuadro - David Fernandez Saez
Minicuadro by David Fernandez Saez

 

Bazı balkonlardaki kahkahalar mesela, sizi gülümsetmez mi? Ya da annesinin elinden tutmuş heyecanla konuşan bir çocuk ilginizi çekmez mi? İki kadının mutfak muhabbetindeki şen tını içinizi coşturmaz mı? Veya birbirinin omzunu iteleye iteleye gülüşen iki delikanlı?

Bazıları “hayat zor” demez. “Benim hayatım bu” der. Onu sever. Korur. Daha iyisi olsun diye uğraşırken, yermez; hakkını verir. Her anının kıymetini dirhem dirhem öder. İçinde ona ait olan bu hayatın sevinci ile geçirir ömrünü. Çok imrenirim işte bu insanlara. O neşeye dahil olabilmek için bendeki bu çaba. Bu sahipleniş. Bu uğraş.

Laughing Himba Woman by Diana Lee
Laughing Himba Women by Diana Lee

 

Oyun

Günümüz çocuklarının oyun oynayabilmeleri anne ve babaları ne kadar da şaşırtıyor farkında mısınız? Hele de kendi kendine oynayabiliyorsa, harika! Diğer çocuklarla oynuyorsa, daha da muhteşem. Bir de oyuncaklarını mı paylaşıyor? Vay canına! Oyun kurup, yönetebiliyorsa, sırtı yere gelmez, geleceğin ceo’su bu çocuk!

Oysa biz çocukken oyun oynamak yemek yemek, su içmek, nefes almak gibi doğal bir şeydi. Kimse oyunlarımız ve nasıl oynadığımızla ilgilenmezdi. Büyük ve günlerce devam eden bir anlaşmazlık olur veya 5-10 çocuk aynı kavgaya karışırsa ancak büyüklerin dikkatini çekerdi. Oyuncaklarımız fazla olmazdı ve herkes oynardı onlarla. Çünkü oyuncaklar, oyunların içindeydi. Aslolan oyunun kendisi ve arkadaşlardı.

Sanırım içindeki oyuncuklardan koşmaya yer kalmayan apartman dairelerinin, plastik malzemelerde dolu minicik park bozuntularının, vakti olmayan anne ve babaların, üzerlerine ev işleri ve yemek yıkılmış bıkkın bakıcıların, ödeve boğulmuş akşamların, aktivitelerle ve çocukları eğlendirmekle görevli palyaçolarla dolu doğumgünlerinin ve en önemlisi ilgilerini çekmeyen ÇOK FAZLA şeyi öğrenmek zorunda bırakıldıkları okulların çocuklarımıza ne yaptığını sorgulamamız gerekiyor. Onlar çocukluklarını bu hengameye teslim etmeden, biz onları ait oldukları yere, oyunların güzel dünyasına döndürmeye; dahası buna eşlik etmeye başlamalıyız.

Anne ve baba olmak, sistemin içinde kalmak zorunda olsak bile, dışından düşünebilmeyi gerektirir çünkü…

Parklar

Bir büyük şehirde yaşamanın anne-baba hayatına kattığı en önemli şeylerden biri de park mevzusu. Şehrin içinde yaşamak kirlenmiş havanın müsebbibi araçların arasında kendine bir nefeslik yer bulabilmek demek. Çocuk oluncaya kadar pek de umursanmayan bu gerçek, minik bir bebeğin aldığı nefes söz konusu olduğunda epey önem kazanıyor. Bu gerçek, kızım henüz bebekken, akşam onu hava almaya çıkardığımız yol kenarında bana bir balyoz gibi inmişti misal.

Yüksek binaların arasındaki park kılıklı, iki ağaç ve bir salıncaktan oluşan yerler zavallı bir teselli. Yine de iyi ki varlar.

Çocuklardan sonra İstanbul’daki parkların pek çoğunu keşfettik. Hemen her hafta sonu yeşile koştuk. Bu sayede parkların kalabalık olduğu zamanları, çocuklara en uygun alanları, giderken nelere dikkat etmek gerektiğini gibi konuları az çok deneyimledik.

Geçtiğimiz hafta sonu da, baharın gelmesi şerefine cumartesi 6 saat, pazar 6 saat olmak üzere yeşil sezonunu açtık. Hoş, kar-kış dinlemeden hemen her fırsatta zaten yeşilin koynundaydık ya !

İstanbul’un Avrupa yakasındaki bazı parklar hakkında bizim deneyimlerimizi toparlamak istedim:

Maçka Parkı

Avrupa yakası için güzel bir alternatif. Ulaşımı da rahat. Geniş bir park. Piknik yapabilir veya içindeki berbat kafeden bir şeyler de alabilirsiniz. 2 farklı çocuk oyun alanı var. Çocuklarsa en çok bu oyun alanlarında değil, jimnastik aletlerinde ve ağaçların üzerinde oynuyorlar. Bu konuda şu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Top peşinde koşturmak, saklambaç oynamak, çimenlerde yuvarlanmak serbest. Tuvalet parkın altında, paralı (artık hemen her yerde olduğu gibi).

maçka

20160408_191102

Haftasonları epey kalabalık olmakla beraber, haftaiçi iş çıkışı gayet güzel. Köpek gezdiren çok insan var. Köpeklerden hoşlanmıyorsanız sorun olabilir. Çocuk parklarının dışındaki alanlarda gitar çalan, sakince sohbet eden insanlar görmek mümkün. Ama çocuğunuz varsa kalabalığın göbeğinde, çocuk sesleri içinde huzuru yakalamaya çabalayacaksınız, çare yok. Bence çocuk hengamesi gayet hoş. Son zamanlarda bu şahane parkın bitirilmeye çalışılması da ayrıca ciddi bir hüsran…

20160409_171453

Ardından bir mini bir teleferik turu, Akaretler’deki Şairler Parkı ve Beşiktaş’taki deniz müzesi (haftasonu 6’ya kadar açık) günü bitirmek için güzel alternatifler.

deniz_muzesi4

Belgrad Ormanı

Mangal yakmaktan hoşlanıyorsanız ya şehrin dışında bahçeli bir eviniz olacak, ya da Belgrad Ormanı’nın yolunu tutacaksınız. Deniz kenarlarındaki çayırların üzeri pek hoş olmuyor, sizce de öyle değil mi 😉

Belgrad Ormanı nefis bir alan. Kocaman bir kere. Buna rağmen eğer girişteki ilk alanlarda kalmaya karar verirseniz, burnunuzdan gelir pikniğiniz, benden söylemesi. İlerleyin, aracınızı korkak alıştırmayın. Kömürcü Bendi’ne kadar gidin. Eğer sabahsa orada konaklayın, epey bir süre sakince vakit geçirirsiniz. Çocuklar için de ahşaptan güzel oyun alanları var, her ne kadar ağaç dalları ve mini dere daha çok oyun yaratsa da!

“Masa ve tuvalet elzem değil, biraz doğaya karışalım” havasındaysanız, daha da ileriye gidin ve doğanın koynunda bir mangal ateşi yakın. Yazın kuru sıcağında bile burası hafif serinliği ile sizi kendinize getirecektir. Aman ateşi usturuplu söndürmeyi ve çöpleri toplamayı unutmayın, sonra arkanızdan gelenler anmasınlar sizi 🙂 Araç girişi 12 tl.

20160410_145627
Çeşme yanıltmasın, su yok.

Yıldız Parkı

Uzun uzun piknik yapabilir, patikalarda yürüyüş yapabilir, sincap kovalayabilirsiniz. Ama çocuğu gözünüzden ayırmayın, arabalar parkın içinde cirit atıyor olabilir. Ayrıca çöpler konusu sıkıntılı. Açıkçası ben pek önermiyorum bu güzelim parkı. İnsan eliyle, harika doğayı çocuğa düşman hale getirmişler bana kalırsa. Her ne kadar içinde Malta ve Çadır Köşkleri ile Porselen Müzesi varsa bile!

yildiz_parki.jpg

Emirgan Parkı

Bahar dönemlerinde, hele de hafif yağışlı, serin bir havada tadına doyulmayan bir park. Kaykay, bisiklet, paten için de çok uygun. Çocuklar için epey yüksek bir tırmanma alanı var. Üstelik altı da kum 🙂 Bir de elbette bir dolu plastik oyun alanı. Sonra sahilde bir mini yürüyüş de yapabilirsiniz.

Öte yandan çok sevdiğim, çocuklarla harika vakit geçirdiğimiz bu park, lale zamanı yaklaşılmaması gereken yerlerden. Çılgın kalabalıktan uzak kalmanın imkanı yok. Lale seviyorsanız, gidin Göztepe Parkı’nda görün laleleri, Emirgan bize kalsın 🙂 Pazar günlerini de tercih etmenizi önermem, piknik olayı biraz abartılıyor kanımca burada. 

emirgan-parki-2013-52.jpg

Abbasağa Parkı

Minik bir park. Ama epey sevimli. Ahalisi güzel. Köpeği bol. Vaktiniz azsa, biraz uğrayıp yeşilde yuvarlanıp, yola devam edebilirsiniz. Çocuklar da mini bir mahalle parkının tadını almış olurlar.

abbas

Ihlamur Kasrı

Favori mekanlardan. İçindeki av köşkü de, asırlık ağaçlar da, mini patikası da, sessizliği de huzur veren bir yer. Nedense minik olması, içinde çocuklar için düzenlenmiş oyun alanı olmaması bana çok cazip geliyor. Çok keyifli bir mekan. Özellikle bahar dönemlerinde işinizi Beşiktaş tarafına düşürüp, bi uğrayın derim.

30-Ihlamur-Kasri-6

Gülhane Parkı’nı, Kapalıçarşı’yı, Sultanahmet’i, Rönepark’ı, Galata Kulesi’ni, Karaköy’ü, Bebek Sahili ve Parkı’nı, Kilyos’u, Arkeoloji Müzesi’ni ve bahçesini, Baltalimanı’ndaki Japon Bahçesi’ni ve sahilini, Sabancı Müzesi’nin bahçesini, Bomontiada’yı…. unutmamak gerek.

Çıkın evlerden, bahar geldi. Kendinizi en yakın yeşile atın, basın toprağa, sarılın ağaca… Çocuklar nasıl da mutlu oluyorlar biliyorsunuz değil mi? Elbette siz de 🙂

Barfi! Aşk Neydi Sahi?

Bollywood, Aamir Khan’dan önce benim için garip bir dil, çılgın danslar, renkli kıyafetler ve Yeşilçam konularını aratmayan hikayeler demekti. Sonra bu kalabalık ve farklı kültürün içindeki cevheri keşfetmeye başladım yavaş yavaş. Pılıyı pırtıyı satıp Hindistan’da bir yoga topluluğuna katılacak kadar olmasa da, epey cazip geldi. Fırsatınız olursa Aamir Khan filmlerinden, özellikle 3 İdiots, PK (PeeKay), Yerdeki Yıldızlar (taarezameenpar) ve Talaash (The Answer Lies Within) izlenmesi gerekli filmler kategorisinde. Her biri ciddi bir tabuyu masaya yatırıp, otopsi yapmadan bırakmayan cinsten.

Yol açılınca devamı da geldi, Hint filmlerine müdavim olduk. Geçen gün Anurag Basu‘nun yönettiği bir Hint filmi olan Barfi!’yi izledik. Aamir Khan filmlerindeki tadı, olay örgüsünü, komedi unsurlarını ve mesajın insanın içine işleyen bir ustalıkla verilmesini bu filmde de görebiliyorsunuz.

Biz bir Hint filmi olması dışında hiç bir şey bilmeden başladık filmi izlemeye. İlk sahnelerde Charlie Chaplin tarzı bir oyunculuk ve klasik bir aşk hikayesi var. Derken nasıl olduğunu anlamadan film bir anda sizi içine alıyor. Aşk, fedakarlık, saflık, bencillik, dünyanın dengesi ve adaletsizlik gibi ağır kavramları sorgulamaya başlıyorsunuz. Uzun süren ve sonunda yatırdığı ters köşede kıvranan izleyicisini kendi haline bırakan bir nefis film. Epey de komik üstelik. Denk gelirseniz kaçırmayın derim.

Barfi

Konusuna gelince; iyi gelirli bir ailenin, eğitimli kızı Shruti . Rahat bir yaşamı, aşka tercih etmiş annesi. Zengin kocası.

www_ingi_in_Ileana_24

Babası zengin, kendisi parayı kazanmadan çarçur eden ve sürekli ihtiyaç duyan bir oğul/baba. Kendini alkole vermiş karısı. O dönemde hasta olarak kabul edilen ve kendisinden utanılan otizmli kızları Jhilmil.

2015

Fakir ama mutlu bir karı-koca. Mutlu ve sağır/dilsiz oğulları Barfi!

360_ranbir-kapoor_bolly

Kesişen yollar. Yapılan fedakarlıklar. Verilen sözler. Kandırmacalar. Yollar. Kaçmalar, kovalamacalar. Aşk. İletişim. Emek. Gerçekten güzel film…

Filmde bazı bam telleri vardı ki bahsetmeden geçmek olmaz:

Doğuştan sağır olan Barfi’nin adı, babasının ona dinlemesi için daha annesinin karnında aldığı Murphy markalı radyodan gelir. O radyo ki, daha Barfi minicikken, annesinin  ölmesine de sebep olur.

Barfi insanlara güvenip güvenemeyeceğinin kararını, yıkılmak üzere olan bir direğin, biraz uzağında dikilip bekleyerek veriyor. Yanındaki insan direk düşerken kaçarsa notunu alıyor.

barfi-2

Barfi ile Jhilmil bir arabanın kasasında giderlerken, karşılarındaki adamın kızın bacaklarına göz dikmesi üzerine, Barfi’nin kendi bacaklarını gösterme sahnesi.

Barfi!- Starring-Hot-Ranbir-Kapoor-Priyanka-Chopra-HD-Wallpaper-06

İletişimin aslında pek çok yolu var. Ama bilinen  şekline öylesine körlemesine koşullanmışız ki, iletişimi farklı yöntemlerle derinleştirmek aklımıza bile gelmiyor. Bunu sağır/dilsiz Barfi ile otizmli Jhilmil arasındaki iletişimde net ve nefis bir şekilde görüyoruz.

Film imdb’de 8.2 puana sahip. Barfi rolündeki Ranbir Kapoor ve Jhilmil rolündeki Priyanka Chopra alkışlanacak bir oyunculuk sergiliyorlar. 

Barfi! (2012) - Blu-Ray - x264 - 720p - mHD - [DDR].mkv_008725082

Eskişehir

20 yıl sonra yeniden. Eskilerden, eskimeyen dostlarla. Delikanlı çağlarındaki çamurlu, coşkulu, ayazlı, çulsuz günlerden; çoluklu çocuklu, derin muhabbetli, huzuru bol, kahkası şen günlere… Haftasonu 20 sene önceki fakülte ve ev arkadaşları, çocuklarını, ak saçlarını ve gürül gürül kahkahalarını alıp, o fakültenin önüne gittik. Anılarla güldük, geleceği planladık bir kez daha.

90’ların ikinci yarısı, şehrin eskiliğinin içinde öğrenci enerjisinin parladığı yıllardı. Belki de biz o parlaklığın içinde olduğumuzdan, şehrin çamuru bile anlamlıydı. Para yok, sınav çok yılları. Eskişehir, eğlenen bir şehirdi o zamanda da. Her şeye rağmen güzeldi, ama adı üstünde “eski”ydi.

Sonra devrim oldu şehirde. Parklara, müzelere, restore edilmiş evlere, modernlik ve şıklığa evrildi şehir. Bizim hayatlarımız da kanı deli, heyecanlı, endişeli ve çaba içindeki gençlikten; hayattaki yerini bilen, çocukları ile, yaşadıkları ile, hayalleri ile o huzurlu mutluluğun olgunluğuna evrildi.

Geçmişe en güzel selamı, çocuk kahkahasına karışmış 40’lı yaşlardan verdik. Biz gönlümüzde o günler, aramızda olamayan canımız ruhlar, gözlerimizde kahkahalar ile 2 günde, 20 yılı yaşadık.

IMG-20160402-WA0030

Sadece güzel değil, harika bir hafta sonu idi. O kadehler gençliğe, bugüne ve hayallere kalktı. Bir sonraki buluşma için planlar yapıp, çocukları arabaya, anılara eklenen hafta sonu macerasını hafızaya yükleyip, gülen yüzlerimizde ayrıldık Eskişehir’den.

Benim şehrim bozkırın ortasındaki vahadır, yaşanılacak, özlenecek şehir, canım Eskişehir…20160403_113459