Yürek Yarası

Nefes almak hayatta kalmaya yetiyor ama yaşamaya yetmiyor. Kalp atsa da, yürek hissetmeyince anlam bulmuyor o atış. Bazı insanların hayatı ise, kendileri her ne kadar o yüreği kabartmaya, hayatı yaşanır kılmaya çırpınsa da, bir nefes almakla sınırlı kalıyor. Kimine hayatın hep küflü tarafları, gülümsemenin buruk yanı, ellerin çatlağı, gözlerin nemi düşüyor. Kimisinin şansı ancak kurtulmak için dua etmeye yer bırakıyor kendi payına düşen hayat diliminde. Çırpındıkça batağa, iyiye niyetlendikçe çukura, ayağa kalktıkça yeni bir tümseğe rastlıyor. İnsanın umudu yine de hiç tükenmeden sürebiliyor ne garip. Belki de esas mucize budur, kimbilir!

Hep iyi yönlerini görmek gerek ya huzurlu olabilmenin yolu, kimisi için bunu yapabilmek sulanmış bir ayrandan tereyağı çıkartmaya çalışmak gibi ancak. Çalkalandıkça boz bulanık ve sevimsiz bir su kalır ancak elde. Olmayınca olmaz ama yine de bir dahaki sefere, bir sonraki adıma, en azından eldekine tutunur insan. Hayat, o nefesi bırakamayacak kadar tatlı gelir yine de. Acısına, bahtsızlığına, karanlık dehlizlerine, kör bıçağın kanırtmasına rağmen, insanın kanı güzel güzel akar damarlarında. Öyle tatlı ki hayat, insan varını yoğunu adar o nefese yine de.

Bu aralar ellerim yüreğimin üstünde çaresizce bağlı hissediyorum. Kapana kısılmanın çaresini bulabilmek için nereye saldırsam, neye sardırsam, hangi dala tutunsam bilemiyorum. Darmadağın olmanın sebebi belli, çaresi muğlak. Dermanı yok, üstelik bu kez çekeni çok. Her birimizin yüreği ayrı yerinden yara aldı sanki. Yaralarımızı bir araya koyunca bir hastane yatağında hâlâ umudu ve yaşama sarılma inadını çok şükür koruyan canımın içi teyzemin yürek yarası etmez yine de.

Zaman mı izafî?

Hayatın neresinde olduğumuzu sorguladığımız yerdeyiz, en azından bazılarımız. Kimi bu günleri karantinada, kimi kuluçka döneminde geçiriyor. Kendi adıma kuluçka dönemine daha yakın olduğumu söyleyebilirim. Her ne kadar aile sağlığı açısından, uzaklıklar ve kısıtlamalar açısından zorlandığımı, içimin zaman zaman yangın yerinde döndüğünü itiraf etsem de, bu zorunlu kapalılık dönemi sorgulamalar açısından faydalı oldu bana. Oysa büyük ailede herkesin sağlıklı olmasını tercih ederdim, ama nafile, herkes gibi payımıza düşeni yaşıyoruz sonuçta.

Bu akşam BBOM (Başka Bir Okul Mümkün) derneğinin bir eğitimine katıldım. Okumanın hemen her alanda faydasını gördüğüm gibi, çocuklarla iletişimde ve bir insan yetiştirmekte de pek çok faydasını gördüm. Okuduklarımın yansıması ve faydasını da bir kez daha bu eğitimde de farkettim. Okuyup, üzerinde düşünmediğim pek bir şey olmadığını gördüm yine ama derli toplu bir halde bunları görmek her zaman iyi geliyor insana. Aktif çalışma hayatımda da pek çok eğitime katılmış olmamın sebebi budur. Epey deneyimli bir çalışan olarak katıldığım ve kendimi yaşlı hissettiğim şirket eğitimlerinde de bu bakış açısı sayesinde çok şey öğrendim. Bir X kuşağı özelliği.

İnsanın kendine dönmesi, içini dinlemesi, özümsemesi ve dahası içindeki eğriyi doğruyu analiz etmesi için belki de dünyanın hemen hepsinin kapılarını kendi üzerine kapaması gerekliydi. Belki de insan denen fanî, ancak böyle düze çıkabilecekti.

Göbeklitepe ile ilgili biraz okumanızı, vaktiniz azsa seyretmenizi tavsiye ederim. Zira nereden nereye ve neden geldiğimizi sorgulamak adına iyi bir başlangıç.

Şimdi geriye yaslanıp, ruhu sağaltıp, iyi bir düşünüp, insanlığı ve kendinizi iyi bir yargılayıp, ayakları yere basan sonuçlara ulaşmanın zamanı. Dünya değişirken, biz neden yerimizde duralım ki! Bir yerden başlamak gerekiyorsa, o yer neden burası olmasın? Bir zaman başlamak gerekiyorsa, o an neden bu olmasın?

Neyi bekliyorsunuz? En azından bunu sordunuz mu kendinize? Sizin için anlamlı, iyi ve gerekli olan nedir? Zaman denen izafî varlık, sandığınızdan da kısa. Ve aslında asla geç olmayacak kadar uzun… Sizsiniz aslında izafî olan… ve sizin ruhunuzda duymayı ertelediğiniz fırtına…