Çocuk Yetiştirmeye Dair Düşünceler – 1

Dün aldığım bir eğitimde kişiliğimizin %80’inin 3 yaşta, %10’unun 7 yaşta ve tamamımın 25 yaşta tamamlandığını öğrendim. Üstelik doğum öncesi ve bebeklik döneminde öğrendiklerimiz bilinçaltında depolanıp, yetişkin hayatımızı büyük oranda yönlendiriyormuş. Bu bilgiler her ne kadar parça parça zihnimde bulunsa da, bir uzmandan net bir şekilde duymak yine de beni etkiledi doğrusu.

Bu durumda 4 ve 6 yaşındaki çocuklarım için yapabileceklerim kısıtlı görünüyor değil mi? Kendi adıma keşke’lerim, iyi ki’lerimden daha az. Bu nedenle mutluyum. Diğer yandan koyvermeyi de öğrendiğim bir yaşam dilimindeyim. Biraz da budur sebebi olumlu hislerimin.

20150825_182333

Bebeklik ve ilk çocukluk döneminde bilgiyi kesin doğru olarak kabul ediyor beyin. Yani anne-baba-bakan kişi ne derse, o doğrudur. Kodlamayı bu şekilde yapan insan yavrusu, yetişkinliğinde bunu yaşamımın kaidelerine ve sosyal ilişkilerine uyguluyor. Mesela; kaydırağa tersten çıkmaya çalışan bir çocuğa, “düşersin, öyle çıkılmaz, herkesin yaptığı gibi merdiveni kullanmalısın” demek; çocuğun ileride iş yaşamında farklı bir yöntem denemeye cesaret etmesini, herkesin yaptığından farklı bir yolda yürümesini engelleyebilir. Bilinen geleneksel yöntemler dışındaki bir yolda başarısız olacağı veya yanlış yapacağı kodlaması ile ilk aşamada cesaret gösteremeyebilir. Bu biraz ağır ve uç bir örnek oldu farkındayım. Fakat aslında minik girdilerin, nasıl bir çıktıya yol açabileceğini nereden bilebiliriz?

IMG-20150722-WA0005

Bu anlamda çocuğun içsel benliğine verilen özgürlükler, kendi farkındalığını oluşturmuş bireyler yetiştirebilmemize olanak sağlıyor. Bunlar özbakım becerilerini erken kazanmalarına teşvik ve ortam hazırlamakla başlayıp, bedensel sınırlarını cesurca keşfetmelerine olanak sağlamakla devam ediyor. Çocuğu, güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde rahat bırakmak gerek. Güvenlik meselesini de göreceliğe mahkum bırakmayacak şekilde değerlendirmeli. Yani çocuk hızlı koşarsa düşebilir elbette, ama kendi hızını başka türlü deneyimleyemez. Ayrıca toprak veya çim bir zeminde düşerse de canı birazcık yanabilir. Emin olun özgürce koşmanın heyecanı ile farkına bile varmaz. Koltuğun tepesinden atladığında bileğini incitebilir. Bu noktada ebeveynden merak duygusunu zedeleyici bir bildirim almadığında, ikinci denemede bileğini incitmeyecek şekilde atlamasını öğrenir. Aksi durumda ikinci denemeye cesaret bile edemez.

20150731_102824

Olayın bir de duygusal tarafı var. Bence can alıcı kısım burda. Çocuğu duygusal olarak beslemek “aslan oğlum, akıllı kızım” gaz vermelerinden ibaret değil elbette. Bu noktada çocuğun kimliğine dair taleplerimizi ona yüklemek yerine, sadece yanında olduğumuzu ve onu olduğu gibi kabullendiğimizi hissettirebilmek önemli. Kaliteli zaman geçirme mevzusunun da bu noktada fazla abartılmış olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Çocuk yanınızda kendince oyun oynarken, örgünüzü örüp, bir yandan da ordan burdan muhabbet etmek, yapılandırılmış bir aktiviteden daha etkilidir. Oyununa onun yönlendirdiği şekilde katılmak, bir oyun kurup, onu dahil etmekten daha iyidir. İddialı söylüyorum bunu evet, çünkü buna inanıyorum, bu şekilde düşünüyorum. Fakat bu Montessori gibi, Pikler gibi farklı yöntemlerin çocuklarıma uygun olduğunu düşündüğüm görüşlerini uygulamadığım anlamına gelmesin. Yani saldım çayıra derken, çayırı iyi tanımak gerek 🙂

20150719_112357

Bugün de bunlar dolandı işte kafamda. İnsan yavrusu yetiştirmek demek, insanın kendisini büyütmesi de demek. Ve ben buna her geçen gün daha da hayran oluyor, bayılıyorum.

Çocuk Yetiştirmeye Dair Düşünceler – 1’ için 2 yanıt

    1. Eminim 🙂 Bazen bebekliklerindeki dertleri bile özlüyorum. Mesela yana yakıla tuvalet ararken bir yerlerde, bezli günlerindeki rahatlığımı anıyorum. Tırmanma kulesinin en yukarısındalarken, kaydırağa tersten trımandıkları hallerini özlüyorum.

      Bu işin duygusal boyutu daha zorlayıcı değil mi? Kızım “bana karışamazsın, ben senden başka bir insanım” dediğinde mesela, “oyyyy” diye bir ince sızı geçmiyor değil yüreğimden 🙂

      Beğen

Yorum bırakın