1984 yılının Eylül ayında 3 katlı büyük gri bir binaya girdim. Yanımda bir minik bavul içindeki giyeceklerim, okul çantamdaki defterlerim, ayrılığın hüznü, bilinmezliğin endişesi, yalnızlığın korkusu ve hayallerimin heyecanı vardı sadece. Aynı hafta benim gibi 176 kız da aynı kapıdan içeri girdi. Yaşları 12 ile 17 arasında değişen ve genellikle Orta Anadolu’nun köylerinden gelen endişeli ve heyecanlı 176 küçük kız, korkarak girdi içeriye. Devlete teslim olduk o hafta. Kapılar kilitlendi, pencereler demirlendi…
Sonraki 5 yılımın tüm sonbahar, kış ve ilkbahar ayları o binanın içinde geçti. Her yıl bitiminde 30-40 kız veda etti, onların yerine 30-40 yeni kız girdi o kapıdan. Geri kalanlar birer yaş büyüyüp, bilinmezin verdiği korkuyu azaltmış, ama yalnızlığın verdiği hüznü çoğaltmış olarak tekrar tekrar girdik o kapıdan her yılın Eylül ayında. İlkgençliğin, ergenliğin o sancılı ve büyülü yaşlarını seyrelttik o duvarlara baka baka.
Bu sabah kalitesizliği ve zevksizliği ilk bakışta yürek yakan o garip yurt binasında 12 kızın yanarak can verdiği haberi ile yaşadığım 5 yılın tüm hisleri beynime çöktü. Acı hatıralarını, üzerinde yağ donmuş lezzetsiz yemeklerini, soğuk ve kirli çarşaflarını, demir maşrapalarını, çınlayan sessizliğini unuttuğum o yılları yeniden hatırladı zihnim. Oysa çoktandır minik kızların kahkahaları, birbirimize yaptığımız üç beş şaka, kısıtlı zamanlarda okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz diziler, eğlenerek hep beraber çamaşır yıkadığımız çamaşırhane vardı aklımda. Hangi çocuk suyu sevmez ki! O hatıralar öyle azdılar ki, zar zor aklıma geliyorlardı. Bu sabah, unuttuklarımı da hatırlattı bana. 5 yıl, ömrümün 8’de 1’i. Tüm ilkgençliğim. Evden ayrılışım. Yalnızlığımda kendimi keşfedişim. Beni böylesi bir kadın yapan tüm ayrıntılar. Acı tek bir anı yok! Sadece talihsiz bir gelişmemiş ülke panaromasında çocuk olmakla ilgili yaşananlar. Oysa okula erişebilmek için sunulmuş bir fırsattı bu tek gerçek anlamı ile. Aileden koparılıp, koşulları zavallı bir binaya hapsedilmekle ilgili değil asla!
Yangın merdiveni olmasına rağmen kullanılamayan bir binada yanmak zorunda kalan, devletin her ne kadar zavallı da olsa sunmakla yükümlü olduğu bir hizmeti eliyle ve denetimsiz olarak sunduğu tarikatlar elinde savrulan, rızaya dayalı denilerek 12 yaşında yetişkin bir erkeğin koynuna sokulup çocuk doğurması makul sayılan kızların ülkesi burası… İlkgençlikleri bıyıklı amcaların dumanlı ve kokuşmuş zihninde yutulduğu, başına gelecekleri kestiremeyen ürkek kızlarına yandığımız bir ülke burası…
Çocuklarımızı düşünerek, geleceği aklıma getirmekten korktuğum bir ülke… Bizim ülkemiz, karnımızın doyduğu, nefes aldığımız, yaşadığımız, sevdiğimiz, en çok korktuğumuz ve ürktüğümüz yurt…
Neden savunmasız masum çocukları koruyamaz olduk. Neden bu kadar göz göre göre minicik bedenlerinin yok olup gitmesini gözyaşları ile izleyebilir hale geldik. Kafamda çok soru var ve içim çok acıyor bir anne olarak karşıdan izlerken kahroluyorum. Rabbim hepsinin ailesine sabır versin sorumlulular umarım cezalandırılır.
BeğenLiked by 1 kişi
Sorumluları cezalandıracak olsalar baştan bunun iznini vermez ve denetimini yaparlardı. Nedense artık inanmıyorum bu şekildeki bir adalete… çok yazık…
BeğenBeğen
Sabah şunu dedim kendime. Benim de kızım büyüyecek, benim de kızım evden ayrılacak. Yüreğimi hep elimde mi tutacağım. Bırakın büyümesini, bugün yağmur var diye eve nasıl gelecek diye düşünüyorum. Çıkış saatinde yağmur dursun diye dua ediyorum. Oysa sadece ıslanacaktı. Ama yangın. Aman allahım.
Allah sabır versin ateş düşen anne baba yüreklerine. Çok acı.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok çok acı…
BeğenBeğen
çünkü kızlarımızın namusu hayatlarından daha önemli ülkemizde. ne kadar acı varsa yaşadık sanıyorum:(
hayatından verdiğin kesit çok etkiledi beni, söylemeden geçemeyeceğim.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim Nihan. Umarım en acıları bunlardır. Zira kaldıracak gücümüz tükeniyor.😓
BeğenBeğen